Yavru Tarzan

Tarzancam daha iyidir...

30 Aralık 2013

Fenerbahçe yıkılmaz

 http://youtu.be/OingLKMDmjg

-Bir Galatasaraylı olarak gözlerim dolmadı değil.
-Diyeceğim ama Gezi'yle alakalı her olayda gözlerim dolduğu içün...
-Bir de çok değerli Osman Hamdi'nin doğum gününde olması... Bir alakası yok, Osman Hamdi'nin Kadıköy'ün ilk belediye başkanı olmasından mütevellit.
-Yani ya çok duygusalım, ya politik olarak kendimi başka türlü ifade edemiyorum.
-Ki kendimi bile ifade edemediğim düşünülürse...
-Biri demiş, bi ara twitlemişim; ilk aşkını unutamayanlar bu günleri de (Gezi günleri) unutamayacak. Ve öyle de oldu, gibi hissediyorum şu an.
-Anlıyor musun sayın Yavri, mutlu yıllar cnm, mutlu yıllar bebeyim.
-Işıkçılık maceram devam ediyor. İki oyunda takılıyorum.. İki oyunun müziklerini de açıp kapıyorum, ışıklarını da indirip kaldırıyorum. Gerçi en son oynadığımız oyunda sahne atladım gerçi ehah. Rezalet. Olsun, baya eğleniyorum hakaten ben, bence siz de tiyatroyu bi düşünün. Olmadı oyuna gidin bi şey yapın, olm birlik beraberlik gerektiren bu günlerde...
-Ece Temelkuran, buuu cemaat-Akp savaşı içün bu bizim savaşımız mı demiş vö daha söz dinleyen, ortalama bir muhafazakar iktidarın geleceğinden dem vurmuş. Yesinler birbirlerini mi demeliyiz, ben öyle diyorum, henüz bir zararını görmedim.
-Cemaat-Akp savaşına gereken önemi vermediğim için bazı çevrelerden tepki topladım. Şöyle bir şeyler oluyordu; haberleri okuyup okuyup, tepkisizce sekmeleri kapatıyordum. Kafamda nereye sıçacaklar dönüyordu.
-Git belediyenin oraya yap karşim.
-Of neyse, sono parlo Italiano.
-Mutlu yıllar diliyorum.

22 Temmuz 2013

Neden biraz daha biberlemiyoruz? (Bu arada mutlu yıllarrrr...)

- Ve mutlu direnişler, bölge mahkemesi tüm  Taksim Meydanı'nı içine alan yayalaştırma projesinin iptaline istinaden alınan kararı durdurmuş.
- Hayırlı, uğurlu olsuun.
- Islak kek yapiym dedim, tüm aile bireyleri festivale katılma kararı aldı. Neden olmasın? Neden ailecek ıslak kek yabmıyoruz? Kalabalığı idare etmekte zorlansam da bu süreçten alnımın akıyla çıkmayı başardım. 
- Islak kek yapmak isteyen aile bireylerini  kendi başına bırakmıyoruz. Herkesin kafasında bir ideal ıslak kek tarifi var. Ve bu tarifler ısrarcı tarfiler. Hepsi bir borcama akmak isteyen un-şeker-yumurta-vanilya-kakao-kabartmatozu-süt kumkuması. Maalesef o kadar demokratik değilim canım. Bir de yağ var. Yağ mühim. 
- Fındık yağı iyidir diyolla.
- Onun üzerine süt ve yağ, yanına bir kaşık unu çekip isyeeean bayrağı açtı. Artık buna daha fazla göz yumamazdım!!!111
- Aramızda vakt-i zamanında mynet ve türevi sitelere seks hikayeleri yazmış olanlarımız varmış. Hatta utanmadan hikaye serisi bile çıkarmışlar diye duydum. 
- Awww yeeaah!
- Çiftleri piste davet ediyoruz.
- Utanmanıza hiç gerek yok canım, kendinizi Yavru Tarzan'ın kollarına bırakabilirsiniz zannımca.
- Neden olmasın?
- Bir alkış da, annemin hayatta kabarmaz o kek hamuru iddialarına karşılık kabaran kek hamuruna gelsin.
- Eveet, mutlu yıllar! İyi ki doğdun!! Niyeyse senden çok ben eğleniyor gibiyim, puha.
- Lanet Avrupalılar, biraz da dertleri, tasaları ve imara açılması bikaçyüzyıl kadar planlanmayan parkları olduğu için mutlular amk. O yüzden kutlama severler. Bana da onlardan bulaştı sanırım. Sadece 3 ay kaldığım Riga'dan nasıl bu kadar malzeme çıkarabildim, ben de anlayabilmiş değilim, neyse, yani evet kutlayalım.
-O değil de, tamam evet parka gittik iyi güzel, spontan bir şekilde iş yerinin yakınlarındaki parka da uğruyorum son bir aydır. Park da bildiğin baya parkmış, neredeyse Gezi'nin 3'te 2'si büyüklüğünde falan. Sonra bir de Yıldız Parkı'na uğradım, o baya güzel. 
-Yani, İstanbul içün bayaa. Sincap falan vardı.
- Parklara gidiyoruz ve azcık şenleniyoruz. 
- Eveet, Sümbüllü oldum, herhalde hepiniz farkettinizz... :( (Di mi lan?) Profilimdeki İsa (sanırım) ne zamandır oradaydı gerçi, Sümbüllü de kendisinin bulunduğu antika kilisenin adı oluyor. Sümbüllü Kilisesi - Aksaray - Ihlara Vadisi. Fresklerinde İncil'den sahneler var vö kiliseyi taştan oymuşlar.
- Nayz.
- Bloğun adı Cıvır Tarzan mı olaydı?
- Bayağıdır araba koymuyorum. Geçen gün yine en güzel ıslak keklerin sahibiyle Kadıköy sokaklarında sürterken yuvarlak hatları olan bir çıtırla karşılaştım. Sonra nette arattım falan derken kız kardeşine şeettik. Görelim;

1971 Volvo P1800;




Ön panel aşağı yukarı aşağıdaki gibi, galiba;

    şuradan
Benim gördüğüm ise aşağı yukarı aşağıdaki gibiydi, tabi bu kadar hayvani değil de daha bir munis görüntüsü vardı, neyse.


- Şeapalım, Express Gezi özel  ve Tempo'nun Gezi özel sayıları iyi olmuş. Express'in özellikle nerede ne oldu kısımları ve ilk günlerde Gezi'dekilerle röportajlar tarihi veri niteliğinde. Tempo'yu henüz tam inceleyemedim, göz attım ama  muhtemelen iyidir. Son bir yıldır beni datmin eden bir dergi idi, arada bakardım, müzikli prezervatif haberi oradan gelmişti :)
- Bana ilginç haber veren dergileri hayyyatta unutmam.
- Mozart ve  Tchaikovsky  cdlerini hala arada dinlerim. Tempo vermişti. Beleş candır.
- Tabii ki Çaykovski'nin İngilizcesini çaat diye yazmadım. Öyle bir dünya yok. Gittim ekşi'den kopyaladım :(
- Öeeh, evet, direngezi!
- Bu arada iyi ki doğdun demiş miydim?
- Sevgiler...

9 Temmuz 2013

Home is where occupy is


-Gözlerin yaşarması.
-Sanıyorum torunlara anlatılacak bir sürü hikaye çıktı.
-Brezilya'da devlet başkanı sanırım, eylem yapmak gençlere çok yakışıyor demiş.
-Olay, sadece yakışmasından biraz fazlasıydı.
-Üniversitedeyken, bu milletten bi bok olmaz dediklerinde, açıklayamadam da bu fikre karşı çıkıyordum. Sevgili çok az okurum farkındadır ki, lanet bir şekilde umutluyumdur. Üniversitede de öyleydi. Somut bir açıklama yoktu, tam tersi ben ve benim gibi olanların bir türlü toparlanamıyor olması ve CHP'nin sik gibi tutumunun bizi bir yere götürmeyeceği çok aşikardı. Ama, diyordum adamlar ve hatunlar var. Yani tanıdığım, siyasi tutumundan hoşlandığım, saygı-sevgi çerçevesinde oturup muhabbet edebildiğim... Bu adamlarla biz burada bir halt yapamıyoruz ama bir yerlerde başka adamlar ve hatunlar olmalı arkadaş, diyordum. Eğer biiz burada gaz ve toz bulutundan evrilebildiysek, uzayın bir başka köşesinde başka canlılar da olmalı hesabı!
-Her ne kadar, uzay genişlediği için diğer galaksiler her geçen gün giderek uzaklaşıyor olsalar da!
-Oradasınız biliyorum!
-Daha bir-iki hafta öncesinde ((ben bu yazıyı yazmaya başladığımda henüz bir-iki hafta öncesiydi)) ekşi'de, bu ülkeden siktiorlup gitme isteği gibi bir başlığa berbat bir entri girdim. Ülkeden sittrolup gitmek isteyenlere baya belden aşağı vurarak (ondan sonra bir de kendinize erkek dersiniz sığlığında) saydırmıştım. Sonra tabi, ucuz ucuz tepkiler topladım. Ucuz bir entriydi ve olacağı buydu. Ama, işte, her ne olduysa bu umutsuzluğa, çözüm diye terkedip gitmeyi savunmaya, çünkü bizden bi bok olmazcılığa, niyeyse, olağanüstü tepkiliydim. Kökten ulusalcı mıyım? Ego problemim mi var? Niye insanlara küfrediyorum?
-Sanırım annelik de böyle bir şey çıkacak diye düşündüm şimdi.
-Oh, pms.
-Gezi beni haklı çıkardı.Çıkarmış olmasını diliyorum.
-O entri sonrasında gitmeyi savunan bi arkadaşla yazıştık. Küfrettim kusura bakma dedim yazara, aslında yerinde olsam bu entriyi sallamazdım, dedim bi de, iyice şaşırdı. Sonra Gezi olayları patladı, entriyi sildim.
-Gezi sonucunda bir bok olmayabilir. Biz boku bokuna çaba harcamış olabiliriz. Ama an itibariyle Gezi beni haklı çıkarıyor, o kadar da yalnız değiliz.
-Ülke, terketmek için fazla güzel.


-Gerçi, Gezi sonrası çekilecek hareketler listesinde, blogger'dan da çıkmak vardı, blogger genelde hükümetler tarafında hareket ettiği için ama zaten Tarzan'da değil zararlı içerik, içerik bile yok ki amk. Haha.
-Neyse evet; kadınların duruşu, yardımlaşma, BJK-FB-GS kardeşliği, türlü başka kardeşlikler, olayların ülkeye yayılması, Gezi'de komün hayat, POMA, duvar yazıları, 90 nesli ve alet edevatları (fb-twitter vs), bir muhalefet olarak RedHack, bir sığınak olarak Divan ve diğer özel sektör zımbırtıları, gönüllü doktorlar falan falan acaipti. Yenilmezler aşağıda güzel olmuş, Birsen Altaylı ve Divan'daki piyanisti de unutmamak lazım aslında.



-Değil mi, her şey 20 gün boyunca ne acayipti.
-Süreç boyunca kafamı kurcalayan iki soru oldu. Lanet bir ulus iliş mezunu olarak diyordum ki;
1- Elbette bir zımbırtının maşası olarak hareket ediyor olabiliriz. Bu hareket neyin devamıydı? Bu noktada iki soru daha sorulabiliyor; bu hareket bir kurgu mu yoksa içten mi geliyor?

Arap yarımadasında Baharlar mevsimi henüz bitmişti ve Mısır'daki hareketin aktivistlerinden birinin videosunda anlattığı gibi işler boka sarabilirdi. Mısır'da bir yeniden paylaşım yaşanmıştı ve acaba aynısı TR'de de mi oluyordu? İçinde Otpor geçen analizler aşağı yukarı bu meseleyi anlatıyordu.
İlk günlerde bir ihtimal haklı gibi görünen Akp'li blogger Merve Şebnem Oruç'un dikkat çeken analizi kısaca şöyleydi; Tayyip, kendisini bataklığa çekmeye çalışanlara gözdağı vermek için ülkede bir ateş yakılmasına izin veriyordu ve yaptığı hareketlerle hem batıda kendisini bir şeylere zorlayanlara hem doğuya mesajlar gönderiyordu. Tayyip'in bir türlü geri adım atmamasının dış ayağı olarak bunlar anlatılmıştı. Sonraki yazılarında Otpor ve CIA tetiklemiş olabilir ama hedef iç savaş çıkarmak değil, de demiş. Pffft, bundan sonrasını okumadım. Çünkü CIA, girerse dağıtır, bu böyledir. Ama bu dağıtma becerisi becerikli bir gizli servis olduğundan değil de tam bir hayvan olmasından kaynaklanır bence. Pistirler, her yola girerler, ülkenin dağılmaması, hele bir de ateş yakıldıysa mümkün değildir.

-Neyse işte, buuu Mervaa'nım'ın yorumlarına benzeyen yorumlar çok yapıldı, hala da yapılıyor. Bu yorumların bir diğer ortak noktası; bu işi illa ki dış mihraklar tertiplemiştir.
Yoksa, bu alanlardaki ebleh olduğu düşünülen grubun kendi kendine sokağa çıkması elbette anlaşılır değildir. 
-Ne ilginç ki, Akp'nin ilk çıkış dönemlerinde, ulusalcı tayfa da AKP'yi bir kurgu oluşum olarak nitelendirmişti.. 
-Fakat Mervaa'nım'a sorsak, Akp de bir halk hareketinin sonucudur.
-Ben, aynı zamanda bir çapulcuperver bir vatandaş olarak, hareketin dış kaynaklı olduğunu düşünmüyorum. Tayyip olayları tırmandırarak mağduriyet yaratma çabası içine girmiş olabilir. Sonuçları yönetmek konusunda, kendi adına yani kendi safını sıkı tutma adına başarılı olmuş olabilir. Ama olayı kurgulamış yada birinin olayları kurgulamış olabileceğine pek inanmıyorum.90 neslinin bir hassas noktası olduğunu hangimiz biliyordu ki?

-Yazıyı yazmaya başladığımda Merve Şebnem Oruç henüz köşe yazarı olmamıştı. Ve çoocukları kalkan yapiyler twitini henüz atmamıştı. O twitten sonra kendisinden soğudum ve niye bu hatunu ciddiye aldım ki diye hayıflandım. Neyse, ilgili twiti ararken 2 temmuz tarihli yazısına da gözattım, Erdoğan'a karşı toplanan grupları sokağa döken nedenleri ve kimin nasıl desteklediğini yazmış. Darbe isteyen CeHaPe ve devrim bekleyen sosyalistler ilk sıralarda. Bunlara da inanmıyorum. Ben hakiki bir sosyalistin, sosyalizmi ve uygulamalarını incelemiş bir sosyalistin, bu olaylar nedeniyle, bırakın bu olayları Türkiye'de yakın bir gelecek zamanda devrim olabileceğini düşünebileceğini değil düşünmesini düşleyebileceğini bile sanmıyorum. O zaman sosyalist uygulamaları ve sosyalizm tarihini bilmiyorsunuz demektir, derim. Ya da çakma sosyalistsinizdir. Sosyalistler sokağa döküldüyse bu yine Erdoğan ve uygulamaları karşıtlığındandır, bunu görmek istemiyor bence bu hatun. 
CeHaPe'nin darbe istemine artık bir şey demeyeceğim. AKP'nin şeriat isteğini biz pis komunistler nasıl anlıyorsak CHP'nin darbe isteğini de bu pis şeriatçılar aynı şekilde anlıyor, in my opinion.
Fakat dış mihraklardan sözetmemiş? Bizi daha demokratik bir yere götürecekse neden olmasın bile demiş. Allah Allah. Lan ben mi yanlış okudum önceki yazılarını acaba ama ööeh geri dönemeyeceğim.

2- Olaylar nereye gidecek? İkinci sorum buydu. Ki bu soruyu tek soran ben değildim. Akabinde bu sorunun cevabını da forumlarda aramaya başladılar. Ne sürpriz ki kimse devrim demiyordu. Bağımsız aday çıkaralım, parti kuralım ya da varolan bir partiyi mümkünse dönüştürüp orada toplanalım düşünceleri ön plana çıktı. Seçimlere gerçi vakit var ama bu süreç içinde bir parti kurulması mümkün değil düşüncesi ve illa büyük bir siyasi oluşum olmak zorunda değiliz, bir sivil örgüt de olabiliriz diyenleri gördüm. Can Dündar, İtalya'daki 5 Yıldız Hareketi'ni ilk defa dillendirdi Gezi'nin ilk zamanlarında, en başta alıcı buldu. Ben de olabilir demiştim. Fikir güzel ama şu an için Beppe Grillo'nun uygulamada patladığını söyleyen var, Ekşi'de en son öyle okumuştum. İşler şu günkü tarihlerde de muallak. Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi, biz çapulcu partisiyiz diyerek çapulculara bi adres verdi. Bu arada Facebook'ta Gezi Partisi diye bir oluşumu da takip etmekteyim. Niyeyse bu partisel girişimler beni pek heyecanlandırmıyor tam tersi tırstırıyor çünkü net bir lider çıkmaması gibi bir problemimiz var. Tanıdık bir sima olmayınca siz kimsiz karşim diye sormadan edemiyorum ama takip etmeye çalışmıyor da değilim. Bir lider çıkacaksa RedHack'in sözcüsü, en ideal aday gibi görünüyor, benim gibi düşünenler de var diye gördüm sağda solda.

-O ilgili lider de şu aşamada çıkmamakta haklı da olabilir sanki, Mehmet Ali Alabora'nın durumu gördükten sonra.

-Forumlar tabi ayrı bir girdinin konusu olabilecek kadar geniş kapsamlı. Forumların biloğundan takip edebildiğim kadarıyla iyi fikirler çıkıyor; Anadolu'ya gidip halkı bilinçlendirelim gibi öneriler, türlü insan hakkı ihlallerine karşı duralım önerileri, Haydar Paşa meselesi ki yeterince ilgi göremedi, türlü atölyeler, hoca çağırıp ufak paneller yapmalar, sofra kurmalar, tiyatro planları yapmalar(bu plan bu perşembe Yoğurtçu'da gerçekleşecek), her şeyden önce parklar bizim demeler, bunlar hep güzel hareketler. Ortak akıl ve bilincin yükseldiğini görüyoruz. Ben istiyorum ki yükselmekle kalmasın, yayılsın ve otursun. Olamaz mı bu? Olsun mu?

-Olsun.

-En başta forumlardan fazla ümidim yoktu, aslında hala yok. Ama bayağı iyi bir yere geldik diye düşünüyorum. Ülkeden sittrolup gitmek isteyenlerin sayısı sanırım azalmıştır. Ya da belki, aslında gitmek falan istemediklerini farketmişlerdir nebliym (sözüm meclisten dışarı bebeğim, daha çok ekşi'de kapıştığım insanları düşünerek yazdım bunu)

-Arada Lice olayı ve Doğu Türkistan meselesi yaşandı. Ayrılıkçı Kürtlere ve Uygur Türklerine dair tutumumuz üzerinde düşünmeye değer ama bu konuda hayvani tarihi bilgi eksikliğim nedeniyle şeedemeyeceğim. Özellikle forumlarda, Türk-Kürt ayrışması özellikle forumların facebook sayfalarında mütemadiyen su yüzüne çıkıyor ve ne tam olarak neydi diye mütemadiyen kendime soru sorarken yakalıyorum kendimi.

-Arada doğum günü kutladık en güzel ıslak keklerin sahibiyle :)

-İstanbul Arkeoloji Müzesi'ne gidin ve Konya'dan çıkmış hayvani lahti görün. Konya bu ne, dedim. Halbuki Mevlana ortadayken niye çıkan lahte bu kadar şaşırdıysam?

-Romansss! Herhalde Roma döneminden bir lahitti gerçi, nebliym, neyse, öyle bir şeydi. 

-İskender Lahti'ni de göreceksiniz tabi, zaten yolun üzerinde :)

-Ne diyordum, bi şe demiyorum, erik mevsimini kaçırmamışsınızdır umarım. Kayısı mevsimi de geldi geçiyor, bol kayısı yiyiniz.

-Sevgilerimle.

10 Nisan 2013

Bazı tarifsiz üzümler! -the ıslak kek-

-Geçen ay, bi dosya ile ilgili işi ay başında hatırlatmadım diye patrondan şahane bir azar işittim.
-Bu ay, yine hatırlatmıyorum ve tek yaptığım şey oraya buraya ıslak kek yazmak!
-Banane.
-Off ıslak kek.
-Bir süredir bir bok düşünmüyorum -sen hariç- -ıslak kek de hariç- Çocuklarla konuşamadığımız an hani? Çözümsüz sorular üretmeyelim, işmiz gücümüz var Yavru Tarzan, dosyayı şeetmedik!
-Öf. Islak kek.
-Yumurta.
-Un.
-Kakao.
-Süt.
-Kakao çekirdekleri.
-Yumurtlamak.
-Memeler.
-Kahve olabilir.
-Belki biraz sütle ıslatmak.
-Vanilya.
-Annem dedi ki bloğunu kapat. Ya da kaldır. İçimde tarifsiz üzümler. Diyeceksiniz ki ne alakası var annenin YT ile? 
-Neblym. Bakmaz diye düşünmüştüm. 
-Bloğu ilgili yerden kaldırdım. Halbuki o ilgili yer, YT'nin yeriydi.
-Tamam geri koy, banane.
-Artık çok geç.
-Akıt elemini, kederini.
-Fakat Gonca Vuslateri, ki hemşerimdir, ve hep ilgimi çekmiştir, bence güzel iş çıharmış.
-Şahane bir azar işittim ama nedense patron beni seviyor. Hiç yaşıtım arkadaşım olmadı, ööyle geyik çevirmedik, bir tane arkadaşım oldu, onunla da evlendim zaten, dedi patron, yine işten ayrılmaya çalışıyordum. İşte bu çok hüzünlü geldi. 
-Annem de bnm hiç kankam olmadı diye twitlemiş.
-Islak kek kek kek kek...
-Kafam iki gündür hormonlar nedeniyle güzel.
-Bir-iki gündür ıslak kek tarifi okuyorum. Her yerim tarif oldu. Basit bir tatlı için bu kadar tarif okunmaz. Ama ben merak edip okudum. Çünkü ilginç geldi. Bakalım başka neler olmuş diye okudum okudum. Kendimi garantiye almak için, malzemeden bir bölümünü sos olarak ayırıp ve aynı zamanda biraz sütle ıslatıp ayno zamanda ek sos kullanabilirm. Deneysel takılayım diyorum. Islak kek-browni arası bir alternatif tür olsun benim kek diyorum. Daha az şekerli olması için bir ölçü daha çok şekerli olsun diye başka bir ölçü. Ya da yaptığım kekin bir bölümünü bir sos diğer bölümünü başka bir sosla ıslatabilirm.
-Gibime geliyor.
-YT'yi öksüz bıraktığım için ağlayabilirim şu an, öyle bir kafa yaşıyorum.
-NEYSE.
-Deden diye bir grup var. İdare eder.
-O kadar tarif okudum, ofisteki hatunun dediği, sıvıları bir arada kuruları bir arada karıştır önerisini hiçbir yerde göremedim henüz. 
-Hımm, demek püfff noktaları saklanıyor, hımmmm...
-O yüzden her gece beeeen, her gece üzümmüşüm!
-Saygılar,


2 Aralık 2012

Işıkları açmaya bayılmak

-Anlatabiliyor muyum?
-Anlatiym o zaman.
-Siz bir düğmeyi aşağı yukarı hareket ettiriyorsunuz ve metrelerce ötenizde bir yerlerde bir şeyler değişiyor ya! Hava kararıyor ya da bir şey oluyor ortam aydınlanıyor ya da bir olay bitiyor -gerçekten bir şeyler ölüyor- ya!
-Bilemiyorum, çocukken cadı olmak isterdim. Cadı olmak istememin bence en eğlenceli tarafı ışık çıkartan patlamalar yaratabiliyor olmaktı sanırım. Bu nedele zannerdersem Harry Potter okurken önce lumos! komutunu kapmıştı zihnimm. Puha, lumos deyince büyücülerin asaları ışık çıkartıyordu.
-N'apiym seviyorum işte amk. Ben ki sigara içmememe rağmen hem kibrit hem çakmak taşımış insanım. Kibrit kutularının şık olmasının bunda etkili olma ihtimali varsa da olayı kendime; ehe, ışık kaynağı taşımak iyidir, diye açıklıyordum.
-Sonra minik el fenerlerini taşımaya başladım.
-Geçen gün oyuncakçıda kenarlarında minik fenerler olan bir gözlük gördüm, bi ara gidip aliym.
-Bazen de şey gibi geliyor, ortada birileri bir şeyler yapıyor -rol-, bir ortam oluşuyor ve sizin minik bir hareketiniz bunu daha acaip bir hale getiriyor. Daha büyük! Daha karanlık! Daha acı! Bu şey gibi, sanki kaynayan bir kazana atılan son kurbağa bacağıyla iksirin patlayıp hazır olması gibi. Haha. Çizgi filmlerde bu ana hep bayılırdım. Yani işte ben de kazana son kurbağa bacağını atıyorum. Işıkları açıp kapayarak. Nebliym seviyorum.
-Ya neyse işte, öyle bir fantazi dünyasında yaşıyorum ışıkları açıp kaparken. Üstelik sahneyi göremiyor olmama rağmen, puha.
-Ne romantizmmiş.
-Ortaokulda, şanslıydık ki okulun şahane bir tiyatro salonu vardı. Yıkılan Kartal Eczacıbaşı'yı bilen bilir. Hah, işte onun tiyatrosuna inip ışık odasına kaçıyordum zamanında ben. Yani öyle bayılıyorum geçmişten gelen kareleri yaşatmaya.
-Neyse evet, models.com var; sevin. Mert Alaş kişisi aracılığı ile siteye ulaştık. Mert Alaş, Kate Moss'u tanrıça gibi çekmiş ve Rob Dougan tarafından da övülmüş falan. Sevin sayın.
-Emel Sayın. Fatma Girik. Kanlı Nigar. Kanlı Nigar'da sıçarak yeni bir beceriksizliğe imza atmış oldum niha.
-Bu notta araba tanıtamıyorum. Araba tanıtamıyorum ama tanıtacağım çünküüüü sevgilim Kadıköy geçenlerde yine bana bak burada ne var dedi. Akmar Pasajı. Höh. Akmar Pasajı'na lisede kitap almak içün mütemadiyen uğradım. Üninin ikinci sınıfından sonra akademik hayatı sttretmem nedeniyle bağlarımız gevşedi kitapçılarla. Geçen hafta kitap aramaya öylesine Akmar'a girip hüsranla çıkmak üzereyken dövmeci ve müzik dükkanlarının arasında onu gördüm. Lan galiba tüm dükkan oyuncak araba dolu. Model araba lüdven. Ayıb. Cık cık. Girersem çıkamayacağımı düşünüp girmedim. Raflar araba doluydu olm. Minik arabalar da var. Allah Allah...
-Ya o değil de yine bir yumurta atma dönemindeyim ve çok fena geçti, öyle ki Foo Fighters dinleyip ağladım. Üstelik The Pretender'da. Dedik ama felaket bir dönemdi diye.
-Eha, bi de şu kızları, özellikle bateristi fena şekilde kıskanmışlığım vardır.

Cherri Bomb

-Çoh tatlılar. 
-Çatlamaya çalışan yumurtamın etkisiyle önce kıskanıp sonra tatlı buldum. Maşalla.
-Saygılar.

18 Kasım 2012

Bazı çığlıklar

-Hank'i bayağıdır izlemiyordum, bikaç gündür yeniden izlemeye başladım ve evet! Çığlıklar! Yeniden!
-Şimdi, şu kavgaları araştırıyoruz öğreniyoruz;

*Ahmet Haşim - Yahya Kemal kavgası
*Nazım Hikmet'in Resimli Ay Dergisi'nden Putları Yıkıyoruz yazıları ile giydirmeleri sonucu Türk Ocakları'nı karşısına alması.
*Sabahattin Ali - Nihal Atsız kavgası ki sanırım favorim bu. Nazım Hikmet'in Hamdullah Suphi'ye yazdığı şiir de muhteşemmiş emme bir Sabahattin-Nihal olamıyorlar.

-Bayılıyorum olm kavga izleme ben :)
-Geçen gün tiyatronun pasajında oturuyorduk, bir arkadaşım tanıdığı bir kaltaktan yakınıyordu, barda olur olmadık heriflere sarkıyormuş falan, en sonunda küsmüşler. Sonra ben kızı merak etmeye başladım. Halbuki arkadaşım nefret ediyordu, ben sevmeye çoktan başlamıştım bile.
-Tarzan sen kocaman bir çılgınsın.
-SEVTAP! Sevtap'ı oynamaya kalktım ve olaylar gelişti geçenlerde. Dinçer Sümer'in Eski Fotoğraflar diye bir oyunu var, sonra film yapmışlar, Sevtap'ı Bennu Yıldırımlar oynamış. Tam da o sıralarda Yıldırımlar'ı tiyatroda izledim (İstanbul Büyükşehir - Dar ayakkabıyla Yaşamak). Süper Baba zamanları falan geldi aklıma. Buz gibi havada elbise-bot kombinini -tanrı bizi kombinlerden korusun- ilk onda görmüştüm, -halbuki klasik doksanlar havasıydı ama ben ilk onda görüp sevmiştim- Hatun süpermiş meğer. Ben ufaktan Yıldırımlar'ı sevmeye başlıyorum müsadenizle.
-Yeah, berbat bir Sevtap'tım bu arada. Eski Fotoğraflar da güzelmiş.
-Kaltaklar. Enerjilerini seviyorum sanırım. Zapdedilemez bir enerji oluyor ya. Yapma kızm diyorsun gidiyor yapıyor ya. Kaos ortamında çok gülüyorum. Kaltaklar kaos getirir.
-Getirsin napiym, eğleniyor muyum eğleniyorum.
-Değil mi?
-Gayz?
-O değil de ışıkçı oldum.
-O değil de geçenlerde bazı eğlencelerim pahalıya patladı. Vazgeçtim, aslında eğlenceli değildi, bir kutuya kapanmış olmamın nesi eğlenceli olabilirdi? Şöyle; bir eğlenceyle bir kutuya kapanmıştım ve kendimi eğlenceme odaklamıştım. Ne hoştu,  tüm saatlerim ona ayarlıydı, tüm planların ortasında, galaksimin merkezindeydi. Kafamı kaldırıp başka gezegenlere gözatmadım bile...Gerek duymadım, meğer bir kutudaki galaksi bana yetebilirmiş. Öyle güvende hissediyordum ki sonuçlarını bilmeme rağmen olacakları sittrettim. Bu eğlenceliydi. Kimin için eğlenceliydi? Benim için. Hangi ben? İşte, benlerden birkaçı için. İçerdeki benler kurulundan güvenoyu alıp yürürlüğe koyduk ya bu kararı. Nebliym, geçmiş verileri inceledik, analizleri yaptık, riskleri hesapladık. Bir serseri mayınla takılmanın nesi eğlenceli olabilirdi? Hiç. Ne kaybederdik?
-Belki bazı yeni alışkanlıkları.
-Ne kazanırdık?
-Tarzan'a yazılabilecek bazı anlamsız metinler ve bazı vakit geçirmeceler...
-Aferim bize.
-Sonra pahalıya patladı.
-Allah Allah...
-Hayatta bir kez bunu yapmak lazım. Gerçekten.
-Şuu, hayatta bir kez yapılması gerekenler listemi çok geç olmadan güncellemem gerekiyor sanırım.
-Ve sonra ilk nefes! Akan İstiklal Caddesi. Tüm ışıklarıyla gecenin bir yarısı ölmüş Kadıköy! Yanımdan geçip giden cazip teklifler; nedense midem bulanıyor. Bulanmıyor aslında ama bulanacakmış gibi oluyor. Hey bayım! Teklifinin canı cehenneme tamam mı! İlk nefesimle boşluktayım. Ve bu boşluk beni yoruyor. Sizinle ilgilenemeyeceğim.
-Nebliym, hoş ihtimaller vardı. Ben uyumlu bir insanım ya, geçenlerde bir kişilik testi yaptım peacekeeper çıktım. En iyi tanımı İngilizce maalesef. Barış elçisi mi desek? Beyaz bayrak sallayanın önde gideni. Peace kelimesinden, daha çok telaffuzundan nefret ederim bu arada! Hey tanrım! Yani öyle işte, ben olayların iyi tarafına bakıyorum, ne olmuş yani serseri mayınsa diyorum. Hangimiz serseri mayın değiliz ki ama??! Elimi attığım her skten öngörülemez davranışlara sahip mayınlar fışşşkırıyor. - mecazen- Belki, dedim, bu durum hayatın bir gerçeğidir. Belki de ben de öngörülemez davranışlara sahip olmalıyım azıcık. Azıcık sürpriz yap be kadın! Olup olmadık yerde ağla delir falan! Hay amk!
-Aksine kodları veririm.(bkz; ben kavga etmem tribi) (tanrılar belamı veriyor ama)(üzülmeyin)
-Verir gibi yaparım.
-Vermem.
-Bana adam gibi mayınlar bulun, lüdven, yalvarırım.
-Tamam, büyüyorum.
-Bir Yavru Tarzan olarak büyüyebildiğim kadar büyüyeceğim.
-Bir arkadaşım bir Suriyeli ile evlenip Slovakya'ya yerleşiyor dedim patrona, şu kapının dışında hayat var, seninle konuştukça bunu farkediyorum, dedi.
-Yani kutunun dışında.
-Evet; Ford Mustang 1964. 60-70 dönemi arabalarına hastayım, 68 Camaro hala ilk gözağrım fakat bu şahane. Öyle ki utanmadan sanat eseri diyeceğim;

Şuradan

-Yakışıklı, yapacak bir şey yok.
-Gözlerimi alamıyorum.
-Bu arabalar geri dönsün istiyorum. Otomobil dünyasında vintage rüzgarları essin istiyorum. Yuvarlak taşıt istemiyorum, ühüh.
-Hepiniz yuvarlaksınız!!!!!!!1
-Ekşinin betasını sevemedim arkadaş.
-Ama kutular iyidir, parçalandıklarında ne kadar sevdiğimizi anlarız, lanetler türlü şekillerde varlıklarını gösterir.
-Bu da yeni duvar kağıdım. Güne iyi başlama nedenim.
-Tanrı Ford'u ve Chevy'i korusun.
-Amen.

7 Ağustos 2012

Eğlenceli belirsizlikler ve Tarzanvari olaylar...

-Bazen, belirsizliğin eğlenceli olması gibi bir durum var. Bir şey oluyordur, gidişatın herhangi bir garantisi yoktur, her şey bitince üzülüp üzülmeyeceğinizi bilmezsiniz, akış vardır ve kapılırsınız. Öyle iyidir.
-Şeyde yaşıyorum ben bunu mesela, tivitırın arka planı bir yere kaydettirdim, her gün değişiyor. Yan, ertesi gün ne olacağını bilmiyorum, bi'gün heklenirse falan saçmasalak bir şey de çıkabilir değil mi ama, fakat sallamıyorum, bugüne dek bir şey olmadı, sonra da olmaz. Herhalde??
-Başka olaylarda da yaşıyorum bunu gerçi. Gidişattan memnun olduğum bazı güzel süreçler... Haha. Hayır bebeğim ya, sana bir şey demiyorum. Seninle alakalı daha çok şey düşündüm şu sıralarda, şu sıralar dediğim dün gece uyumadan önce, dedim niye daha çok öpmedim? Seni görünce de söylerim yea. Bilmiyorum, aklıma geldi yazdım.
-Aklımı okusana yea. Sedef Adası'na çok gidesim var mesela haha.
-Allah Allah. Yani herkesin bazı fantaazileri var da benimkinin Sedef Adası olması?? Olm bir şey yok lan Sedef Adası'nda! Halov! Büyükada'yı görüyor. Ha-ha!
-Ebeeet! Tehlikeli Oyunlar! Oğuz Atay. Bol bilinç akışı. Tutunamayanlar'ı bitiremeyenler diye grup var zannedersem. Bu baazı Oğuz Atay kitapları, sanıyorum ilk yüz sayfasında okuru sınıyor. Gelme arkadaşım diyor, bak burada bir şey yok. Bi git! Yüz civarı sayfa boyunca kitap kendini sevdirmemek için elinden geleni yapıyor. Uyu. Bilgisayarı aç. Uyu uyu en iyisi mi. Falan. Olur da o zorlu kısımları geçerseniz, artık yolculuğa dahil olma şerefine ya da şanssızlığına erişiyorsunuz. Ben, diyor kitap, ben elimden geleni yaptım, siz sevgili okuru bezdirmek için bildiğim tüm teknikleri uyguladım. Ama, diyorsun ki illa okuyacağım, yok hayatın gerçekleri, yok karamsarlıkları bıdı bıdısı ööeh. Al! Neyse evet, ondan sonra devam edebiliyorsunuz. Bilemiyorum, ben çok öyle hissettim. Sanki boğuştuk kitapla ilk yüz sayfada. Tutunamayanlar'da da öyle olmuştu, ilk yüz sayfalar cehennem gibiydi. 
-Bir Bilim Adamının Romanı ise hiç öyle değildir bakın. Böyle; hoş geldin der, kucaklar, çay-simit-peynir yaparsınız falan. Ööyle rahat bir kitaptır. Hiç kardeşlerine benzemez. Maşallah.
-Gelelim Eldorado'ya.
Görelim;


1959 Cadillac Eldorado, arka panel. Vuuhuu.
Bir arkadaşın feyste şey yazıyordu, vuuhuu diye çığlık atana dek son derece sıradan bir insansınızdır. Evet Tarzan, bunu yapmasaydın olmazdı.
Şimdie, 50li yılların sonunda, ABD-SSCB arasında başlayan uzay mekiği savaşlarının günlük hayata bu şekilde yansıdığı iddia edilmiş şu makalede. Bence mükemmel bir olay. Bu uzay savaşları nedeniyle bir dönemin arabaları hafiften uzay mekiğini andırmışlar.
Bu olayın zannedersem en güzel örneği bu 1959 Cadillac Eldorado olmuş.

 Şuradan.

 Ön paneli bu derece kışkırtıcı bulmadım. Tam emin değilim aşağıdaki gibi mi ama aşağı yukarı benzer olduğunu düşünüyorum. Yukarıdakilerin üstü açık gerçi, bu aşağıdaki kapalı.


Sonra, bu uzay olaylarının rutine binmesine takiben, bu kanatlı paneller yerini alışılagelen kesimlere bırakmışlar.
Daha seksi fotoğrafları vö türevleri için şuraya gidilebilir. Fotoğrafların hepsi gif formatındaydı, şimdi uğraşamadım.O kadar çalışkan bir blogır değilim arkadaşım yeav.

-Aslında bu tip arabalar beni pek cezbetmiyor. Yani ne bileyim. Koleksiyon yapmaya çalışıyorum ya, bu uçuk tasarımlara yer vermek isterdim fakat yine de nedense 1960 sonu-70 başı klasikleri çok daha yakışıklı buluyorum. Nebliyim kalbim haalaa 1968 Camaro'ya ait.
-Geçen gün ağaçtan kedi topladım. Yaptım bunu evet. Akşam eve gittim, annem kedi eve uğramadı, çık bak dedi. Sonra çıktım biraz turladım, dedim bu sefer kesin gitti. Sonra bir baktım ağacın tepesinde, ağlamakla meşgul. İnememiş. Bahça duvarının üstüne merdiveni koyma işlemi ile kedinin ağaçtaki konumuna ulaştık. Ağacın altında da bir dişi sokak köpeği var, bööyle kurtvari olanlardan,  muhtemelen gün boyunca bizimkine sıçırtmıştır. Derken kediyi ağaçtan sökme işlemini, azı dişi çeken bir dişçi edasıyla gerçekleştirdim. Beyefendi evde bütün gece uyudu,sabaha karşı da ortamlara geri döndü.
-Zevkim bu benim.
-Öpüyorum.

30 Temmuz 2012

Klasik Capon arabası

-Mısın Tarzan?
-Kime diyorum?
-Ya kedim vardı, sokak kedisi oldu ve hadım olmasına rağmen ortalıkta terör estiriyor arkadaş. Ne kediymiş.
-Evet, gelelim 1972 Nissan 2000 Skyline GT-X olayına;






Aşağı yukarı bir senedir bu amcanın arka panelinden bir kesite bakıyorum masa üstümden. Bir elim erip de tamamına bakamamıştım.

Aslında benim haşır neşir olduğum arka panel aşağıdaki gibi;
Seksi fotoları için tıklayınız

Fakat bu beyazı sanıyorum modifiye etmişler, bence felaket olmuş,  arabanın tamamını ararken ilk buna denk geldim, resmen korktum, dedim Capon kardeşlerimiz, böyle güzel bir arka panele bu olmuş mu dedim, sonra yukarıdaki maviye denk geldim de rahatladım.

-Anlatabiliyor muyum?

-70'ler arabaları nedeniyle muhteşem dönemlermiş arkadaş.

-Öpüyore.

22 Temmuz 2012

Bilare

-Oh yes, bilare!
-Tarzan bebeğim küstük mü canım yea?
-Olabilir zaman zaman arkadaşlar arasında öyle şeyler, ben hiçbir şey için seni suçlamıyorum bi'tanem yea.
-Nerden baksan 3 yıldır birlikteyiz.
-Eha, ne badireler atlattık di mi ya, ah ah, ov yes.
-Öncelikle, buradan evlenen arkadaşlarıma mutluluklar diliyorum. Very nice. Bir çiftin nikah şahidi oldum.  Bu oldu evet. Çok acaipti. Misal en yakın arkadaşımla aynı nikah masasında oturdum. Puha. Yani en nihayetinde bir nikah masası deneyimim oldu. Beyler!! Bakınız bu önemli bir tecrübe bence!! Bunu yok sayamayız!
-Evet, fırsat buldukça nikah şahidi olalım bence. Mümkün. Neden olmasın.
-Vergi dairesine gittim. Mütemadiyen gidiyorum. Artık baya alıştım. Babam gurur duyuyor ahaha. Tabi ki önce ilgili birimdeki kayıt bölümüne gittim, yanında çok para var mı diye sordu, ben de bilmiyorum 100 TL var dedim. Bak yea yutmadı, dedi. Oh yes eski nesil.
-Tanıştırayım, aşağıdakiler benim kızlar;
Soldan sağa 1965 Pontiac GTO, 1968 Chevrolet Camaro Z28 vö 1970 Ford Mustang Boss.
Sevin onları.

-Bu meacera Camaro ile başladı. Güneşli bir Kadıköy günüydü ve Kadıköy'ün bana yine bir sürprizi vardı. Bahariye'nin Moda taraflarında her zamanki gibi mal mal takılırken zannedersem Chevrolet İmpala'vari oyuncak arabalar dikkatimi çekmişti, sonra onu gördüm! İlk anda pek dikkat çekmiyor. Aslında kendisini görseniz aklınız gider ama Çinli Welly'nin elinden satıcının karı marı dahil 5 TL'ye ancak bu kadarı geliyordu, sanıyorum bundan iki sene önce.


Görelim;

Şuradan

Vee;


Şuradan

Yeaani anlatabiliyor muyum?
Tabi oyuncağı alır almaz Gogıl Amca'da aratmadım. Önce o haliyle bir güzel sevdim. Böyle, her geçen gün gözümde güzelleşmeye falan başladı. Sonra, aslında en başta yapmam gerekeni en son yaparak Gogıl'a gidip arattım.
Neyse evet, Welly'nin arabalar çok cafcaflı değil ama daha büyük arabalar için henüz sergileyecek yerim yok.
Falan neyse.
- Kedim vardı. Sokak kedisi oldu an itibariyle. Kaçtığı söylenemez, sadece yazı dışarda geçiriyor. Gecenin bir yarısı oğlum oğlum diye çağırıyorum ki gelip mama yesin. Canı acıkınca kendi gelmiyor. Tamm bir paşa, tamm bir kedi.
-Öpüyorum, salıncakla...

1 Haziran 2012

Bu ülke beni manyak yaptı

Neler oldu yav.

Kürtaj mürtaj. Haha. Bayadır  bir gündem maddesi için hiç bu kadar endişelenmemiştim. 
Fakat şey oluyor, sinirlerim tepeme çıkıyor ve oraya buraya gerizekalısınız mallar konseptli yazılar yazacağıma içime dönüyorum, Tanrı korusun, tecavüze uğrasam o orospu çocuğuna ne işkenceler çektirmeye kalkışacağımı hayal etmeye başlıyorum. Türlü işkence fikirlerim var. Yanlış konuda gelişme gösteriyorum. Toplumsal manada cinnet geçiriyoruz ve insanların cinnet aşamasına nasıl evrildiğine kendi içimde şahit olyorum. Bununla alakalı bir hikaye yazmak istemiştim ama olaylar Dextervari bir hal alınca, Dexter kopyalanmış denmesinden çekinip yazmaktan vazgeçtim.. Halbuki Dexter'ı kopyalamak gibi bir niyetim yoktu. Masumane bir neden. Gözdağı vermek. Ağzınına sıçarız rrspu çocukları demek... Kadın duruma göre güçlü taraf da olabilir, uyandırayım, demek... Bu olur mu acaba? Böyle manyak bir süreçten 'kadın' güçlenerek çıkar mı? Geçenlerde yine bir haber vardı, kendisine soba demiriyle girişmeye kalkan kocasını öldüren hatun ya da şiddet uyguluyor diye babasını bıçaklayan kız! Bu örnekler artar mı? Manyakça geliyor ama ben bu örneklerin artmasını dilediğimi farkettim içten içe. Bu ülke beni manyak yaptı. İçimdeki Dexter dışarı çıkmaya çalışıyor. 

Ya da içime Dexter koymuş olabilir de bu ülke.
Muhtemelen yalnız değilimdir. 

Yaptığım, bu tuhaf hissiyat hoşuma da gitmiyor, di mi din en nihayetinde Allah'ından bulsun yönünde bir tavır takınmamızı emrediyor, galiba, ama tecavüz sonrası verilen onca çılgın kararlardan ve salak bakanlarımızın laflarından sonra maalesef hakikaten manyaklaştım. Sanıyorum bu nedenlerden bazılarımızın cinneti acaip bir yöne evrilebilir. Kontrollü şiddet gösterisi. Normali kontrolsüz olanıdır. (mı?!) Tüm aileni katledersin ya da hastane basarsın ya da intihar edersin nebliym. Peki ya cinnetimi kontrol altına alıp (cinnet kontrol altına alınamazmış) bilinçli bir şekilde şiddet uygulama kararı alırsam? (Şimdi onlar düşünsün) Hiç bir şekilde haklı olmazdım. Fakat şu sıralar bu acaip düşüncelerim nedeniyle kendimden korkmadım değil. Haha. Hükümetin ne yapacağından çok kendi muhtemel tepkimi düşünüyorum amk.

Ağzınıza sıçayım, mal herifler!


28 Mayıs 2012

It is the way!

Foo

- ... sonra sik gibi yaşadı.

-Fena bir son değil bence. İlginç bir organın hayat tarzına paralel bir yaşam şekli icra edilmiş demeye çalışıyor üstat. Hakiki bir gerçeklik. Ben hep diyorum, bunu yadsımak asıl problemimiz. Bu gerçekliği yok saymayan bireylerin çok daha dengeli olduklarına şahit olup mutlu oluyorum.

-Neyse var, dinleyin. Grubun adı Neyse.

3 Şubat 2012

Bir şeyler olmuş...

- Californication diye bir dizi var, pilot bölümde kaç meme gördüm bilmiyorum. Evet, şimdi dağılabiliriz.
- Her yerin ıslak olması, diye bir durum var. Yağmur yağmıyor ama sanki yağıyormuşçasına parıl parıl parlayan bir asfalt. Her yer ıslak ama. Her şey ıslak. Bu nasıl oldu? Bunca su nereden geldi? Bitmiyor da. Yarım kilometre yürüyorsunuz ve  ıslaklık aynı oranda devam ediyor. Yollar, apartmanlar, bulutlar, arabalar, neredeyse insanlar her şey ama her şey ıslak. Olm dünya normalde kuru değil miydi? Şu an ıslak. Baya baya tüm İstanbul sırılsıklam.
-Bilemiyorum, bir an için dışarda kuru bir yer bulamamak çok tuhafıma gitti. 
-Kuru bir yer olmaması?
-Denizde de değiliz???
-Dün ve ondan önceki gün asfaltı gördüğüme sevindiğim anlar oldu.
-Ne kar romantizmiymiş arkadaş.
-Ama Californication, memeler haricinde başka ibretlik olaylar için de izlenebilir bir dizi, çok eğleniyorum, daha 4. bölümde bunları yazdım gerçi ama...
-Eveet, Uğur Mumcu. Kürt-İslam Ayaklanması 1919-1925 var. UMAG var. Bunlara bakıyoruz, çalışıyoruz, ilerleyen günlerde soracağım.
-Hank olun. Olmayın. Olun. Olmayın. Olun olun...
-Ya bebeğim, özledim. Özlemedim. Özledim. Özlemedim. Bir şeyler seni bana unutturduğu sürece sorun yoktu gerçi. Ahahah. Ne alakası var? Öyle bir şey olabilir mi? Ben o kafada bir insan olamadım ki hiç! Maalesef. Unutmak sekmesi çalışmiyor napiym. :( O noktada hata veriyoruz. Yoksa seni çok sevdiğimden değil, seni sevmiyorum. Sadece unutma olayına kafam basmıyor.
-Yok lan bazılarını unuttum. Eşcinsel olan vardı bir tane, bak onu unuttum hakikaten.
-Böyle bir şey olabilir mi?
-Ya neler olmuyor ki bebeğim.
-Hank olmayın.
-Yok biri daha vardı, onu da unuttum, güzel bir adamdı gerçi. Yazıyordu falan. Kaybeden ve tutunamayan ve aylak ve ıssız ve muhalif bir adamdı. İçinden çıkılamıyor. Bir gençlik rüyasının daha sonuydu sanırım benim için. Arkadaş falan olamayız, demiştim, terkediyodu napiym, bak bunu dediğim için pişmanım. Arkadaş olabiliriz yav!! Ama gittiğin iyi oldu şimdi ne yalan söyliym yea. 
-Sonra bir ekşi olayında karşılaştık, yemin ederim o yanımdaki adamla aramda bir şey yoktu, niye öyle atladı da selam verdi bilmiyorum, arada şarap içmeye çıkıyoruz dediysem de özür dilerim, kıskandırmak gibi bir amacım yoktu.
-GAD.
-Hank olun birazcık yea.
-Hank oliym.
-Neyse evet, bir de Osman Hamdi Bey var. Kaçmayın, vallahi çok eğlenceli. Biz onu Kaplumbağa Terbiyecisi ile tanıdık fakat kendisi İstanbul Arkeoloji Müzesi'ni büyük zorluklarla kurmuş şahsiyet artı tablolarında hem insan figürünü hem de hatunları ilk defa kullanmış ressam hem de Kadıköy'ün ilk belediye başkanı! Ayrıca Mimar Sinan'ın yaani ilk sanat okulunun kurulmasına önayak olmuş kişi. İlk arkeologlarımızdan. Falan say say bitmiyor ama kısaca çok yönlülük ve toplumsal fayda konusunda Osmanlı'nın son sınırlarını belirlemiş bir amca olduğunu biliniz. Büyükşehir'in Gönlümdeki Osman Hamdi Bey adlı oyununa damladım, sonra da Hamdi-sever oluverdim. Mes'udum.
-En tartışmalı eserlerinden biri olan Mihrap an itibari ile kayıp.




-Sonra da oryantalistsin sen Hamdi'ciğim, diyorlar. Yav işte, Avrupa'da eğitim aldın mı, iki dakka kadını yücelttin mi, çatadanak oryantalist oluyorsun, gibi geliyor, bu noktada.
-Ki zaten, rahle üzerinde hatun resmetme cesaretini gösteren her ressam oryantalist olmaya mahkumdur herhalde bu topraklarda. Doğu-Batı kırması. Bizden değisin. Batılı gözlüklerle doğuya bakmak. Vıdı vıdı.
-Mihrabı kalbimizde yaşatacağız inşallah!!!!111...
-Californication'u biri daha önceden bana tavsiye etmeliydi!
-Mutlu Yıllar :)

5 Aralık 2011

olanlar

- onlar, kendilerini bende görüp benden nefret ediyorlar.
- ben, onlarda kendimi görüp onları çok seviyorum.
- tanrı artık beni kurtarsın.


28 Kasım 2011

+18 - 030


'030' by The Good The Bad (UNCUT) from 030 on Vimeo.

Herhalde gitarın performansından memnun kalmadı ki ööyle atarlı bir çıkış yaptı, bilemiyorum, gitara üzülmedim değil.

19 Kasım 2011

15 Kasım 2011

Güzel Haber ???!!

-Evet!! Bundan sonra Yavru Tarzan keyfini mobil de yaşayabilin diye pasif olan mobil özelliğini aktifleştirdim! Okurum, yabancı diyarlardayken bile kendini evinde hissedebilsin diye iki dakikamı ayırıp onca şablon içinden aslına en yakınını seçtim!!!?
-Tabii ki çok sayın Tarzan mobil hayatın da bir parçası olmalı.
-Maşalla.
-O yüzden değerimi bilin bence.
-Arivederçi.

eğer bir gün beni terk edersen ben de seninle gelebilir miyim?

-Lüdvennn...
-Ahahah, ben bunu yeni duyuyorum.Ya da unutmuşumdur belki, bilemedim.
-Güldüm ama.
-O değil de buuuu blogırın yeni arayüzünde "yeni blog" tuşu çok böyle stratejik bir noktada gibi geldi bana. Ya da belki blogır bana bir şey söylemeye çalışıyordur, bilemedim. 
-Arkadaşlar, Tarzan hala mesajı alamadı, bence tuşu biraz daha büyütmemiz, kocaman yapmamız hatta sayfanın tam ortasına kırmızı harflerle, evet evet... haşşşöylee...
-Bananelan!
-Bir önceki giriyi elbette saat yedide yazmadım. Zaten o yazıyı yazarken içiodum lan, ne alaka ayık kalmamak?! Zaten ertesi gün hasta oldum ben. Yumurta attım. Pms de derler. Nasıl bir kafadaysam artık, saaaaat yedide sanki ayıkmışımcasına. İnanmayın lan!
-Çok sarhoj da değildim.
-Saat yedide uyuyodum ben.
-Bi arkadaşım, yea Tarzan ne zaman konuşsak hep içiyorum diyosun, niye fln yaptı.
-İlgilenmedim.
-Allah Allah, neyse.
-Neyse, bugün doğum günü olanınız varsa, çok kutlayasım geldi. Hiç de senin doğum gününü kutlamıyorum, ne vefasızım lan ben, kendimden utandım şu an okur, iyi ki doğdun lan!
-Bence şu tuşu biraz daha mı büyütsek acaba, tam sayfa mı yapsak, arkadaşlar!
-Saygılar.

13 Kasım 2011

Ayık

-Bi Lily Allen videosundaki özgür takım taklavatımdır belki! Hediye kutusu kıyafetinin altında, taytın içinde, kımıl kımıl, merhaba dünya!
-6 haftadır çöpe atılmayı bekleyen huzursuz bira şişesiyimdir, belki daha uzun süredir oradayımdır ya da belki bira şişesi değilimdir.
-Ya da içi su dolu eski şarap şişesiyimdir. Yanındaki hala şarap dolu olan yeni şarap şişesine bakıp iç geçiriyorumdur, şanslı mıyım yoksa şanssız mıyım, bilmiyorumdur.
-Türkçe ve İngilizce bilmeyip hiç bilmediği bir semtteki PTT'yi bulmak durumunda kalan 50 küsür yaşındaki uzun boylu, kemikli suratlı,  kıyafetleri pekkk de parlak görünmeyen Fransız hanımefendisinin huzursuzluğuyumdur, Kozyatağı'nda kim bana ne yapacak bilmiyorumdur ama PTT'yi aradığıma emin fakat başka her konuda şüphede, hem de Fransızca!
-Gittiğini sanıp aslında terkedilenimdir.
-Aptal mı sanıyorsunuz siz beni, diye bas bas bağırırken ne kadar aptal olduğunu bilemeyen.
-Cumartesi gecesi ayıklığıyımdır; telefon çalmamıştır, plan yapılmamıştır, havanın soğuk ve yoldan geçenlerin olup da her akşam geçenlenlerin görünmediği zamanlarda bir şiir ilhamıyımdır. Şiir yazdıracağım, belki yazdırırm da kime okutacağız? 
-Kime?
-Geride kalan son on yıla bakıp eğer aptalca aşık olmasaydım ve kendim hariç başka her şeyi düşünmüyor olsaydım acaba ne yapardım diye kendine kendine sorup bir cevap alamayan kızın kaderiyimdir; Lily Allen klibindeki taşaklar kadar neşeli, bira şişesi kadar huzursuz, su  dolu şarap şişesi kadar mutsuz, PTT'yi arayan Fransız kadar şüphe dolu, terk hikayeleri ve aptal sorular ile örülü, bir cumartesi akşamı ayıklığı kadar acı devasa bir yalnızlık!
-Yine sen şahitsin Tarzan.
-Tanrı kimseyi cumartesi gecesi ayık bırakmasın.
-Amen.
-Öpüyorum.

6 Kasım 2011

Bayramsal

-Kuşkusuz bayram coşkumuz, bayramla gelen tatil günü sayısı ile doğru orantılı.
-Milli bayramlar büyükler arasında kutlanmıyor, di mi lan? Büyükler?! Kaç taneniz dedesinin cumhuriyet bayramını kutluyor? Bilemiyorum gerçi, bir gazi dedem olsaydı durum farklı olabilir miydi?
-Ya da Ankara'da üst düzey memuriyet sahibi bir babam olsaydı, bilemiyorum? -on yıl öncesi içün-
-Hayır milli duygular içinde, milli bayram-dini bayram karşılaştırması yapmıyorum. Teyzemi ararken, lan acaba cumhuriyet bayramında arasam nasıl tepki verirdi, diye düşündüm bugün. Şaşırır ve bozuntuya vermeden teşekkür ederdi. Da garip gelirdi kesin. Ailede böyle bir gelenek yok. Aradığınız geleneğe ulaşılamadı. 
-Ben bazı milliyetçi kokulu arkadaşlarımın milli bayramlarını da kutluyorum gerçi. Daha geniş bir milli bayram kutlaması yapsam adım faşiste çıkabilirdi ama bence. Pis laik! Pis laique!!! Bazı boş hezeyanlar içinde olduğum düşünülürdü. Vatan, millet, Sakarya diyerek nereye varacaksın Yeeavru Tarzan, denirdi kesin.
-Milli bayramlarımız çocukluğumuza hapsedilmiş çünkü. Bir dini bayramın aile sıcaklığı yok. Nerede o eski bayramlar hüznünü ucundan kıçından yakalıyor. Siyasetten kaynaklanan soğukluk da bulaşmış. Milli bayramlarla birlikte anılan kavramlar sahipsiz kalmış, boşaltılmış; taşlaşmış bir ilkokul şiirinden öteye gidememiş.
-Yeaaani, bir dini bayramın mutluluğunu getirememiş.
-Kendimi çok Ertuğrul Özkök gördüm, böght.
-Bilemiyorum, ama buna hüzünlendim bugün.
-Sonra kendi sıcak çikolatamı kendim yapiym dedim. Çikolataları su dolu bir kabın içindeki başka bir kapta eritip sos kıvamına getirdim. Bazıları tarçınla kaynattığınız sütün içinde mümkünse rendelenmiş çikolatayı eritin diyor ama kısıtlı yemek yapma tecrübelerime dayanarak söyleyebilirm ki süt, muhtemelen çikolatanın erime hızından çok daha hızlı pişecektir. O çikolatalar eriyene dek süt yanabilir bence. Kısık ateşte olayı devam ettirmek mantıklı bir cevap olabilirdi. Neyse, sittiredip çikolatayı ayrı, sütü ayrı ısıtıp daha sonra birleştirip mümkünse biraz daha ısıtmayı daha mantıklı buluyorum. Bence siz de öyle yapın. Tarçın ve karabiber, kuşkusuz eklenmeli.
-Ama tabi milli bayramın soğuk kalıplarla kutlanması dini bayramın suçu değil. Dindarların bile suçu değil.
-Ben hatayı daha çok elitistliğimizde buluyorum. Bu noktada elitistlik tarihimize eğilmekte yarar var. Biz bu toplumdan nasıl uzak kaldık? 
-Yanlış soruyu sormuş da olabilirim. Belki de "biz" yoktur da "benim gibiler" vardır ve "benim gibiler" hiçbir durumda "biz" olamayacak kadar birbirine uzaktır. "Benim gibiler" daha birbirine yaklaşamazken topluma nasıl ulaşacaktır?
-Burada toplum kim oluyor acaba? 
-Merhaba elitisizm! "Sen" olmayan herkesi toplum ilan ettin Tarzan!! Oryantalizm has just appeared!
-O zamaaaaan; biz birbirimize nasıl bu kadar uzak kaldık?
-Oryantalizmle alakalı en hüzünlü noktalardan biri şuydu; Avrupalılar, oryantalizmi aştıklarını düşündüklerinde bile oryantalist bakış açısını bir kenara bırakamıyorlardı.
-Batılı yöneticilerimizde de durum bu gaaleba. Doğuyu anladığımızı söylerken bile doğu-batı ayrımını yapıp doğuyu ötekileştirmeye devam ediyoruz. Baltıklarda da vardı aynı sorun. Siz Kuzey Avrupalılarrr, diye başlayan bir cümle kurduğunuzda bile sinir oluyorlardı. Çünkü Kuzey Avrupa, Rusya demekti ve Rusya demek ötekileştirmekti.
-Milli bayramlara "resmiyet" katmamalıydık belki de. Bayram dediğin, ailece-cümbür cemaat kutlanırdı; tıpkı dini bayramlar gibi. Geleneklerine ölümüne bağlı bir milletiz, bir gelenek oluşturmalıydık. Gelenek nasıl oluşacaktı; bkz. dini bayramlar! Belki, dini bayramlardan öğrenecek çok şeyimiz vardı ama beceremedik.
-Çorba yapmayı iyice öğrenmem gerekiyor.
-Mutlu bayramlar efendim, salıncakla.

31 Ekim 2011

Bayrak as!

-As as.

-Düzgün ölçülerde bile değil galiba... skym.
-Geç olmadı mı? Oldu. 
-Ülkemi iyisiyle kötüsüyle seviyorum. İyisiyle hepimiz seviyoruz da kötüsüyle seven adam sayısı az ama bi deneyin çogzel olacak.
-Bi bağırmayın kulağımın dibinde lann misal.
-O değil de kafanız güzelken buuuu blogırın şifresini bi kerede girmeyi başarabiliyor musunuz, onu merak ettim.
-Yani yine de anlamaya ve çözmeye çalışmak lazım, olumlu tutum önemli. Bu. Yedi saat terör operasyonlarımızı, deprem ve bilimum milliyetçi tuhaf tepkileri, resmi olmayan 29 Ekim kutlamalarımızı anlatıp bu sonuca varacaktım amk uğraşamadım bile.
-Yaani, bir bayrak asacaksın ve düzgün ölçülerde bile değil, bu mu yani?
-Ben, uzun süredir, bir şeyler anlatmaya çalışmaktan vazgeçtim. Valla bak. Bloğu da bi yere -bir konuya demek istiyor da hafif çakır, o yüzden- yönelticem artık. Karikatürist biyografilerine yöneliym mesela. Biz karikatüristlerimizi çok boşluyoruz. Bir Piyale Madra yazısı yazacağım hala.
-Zaten daha neler yapmayacağım ki!
-Aşk acısı kötü şey.
-Ama çok ciddi, hoş plannarım var bilog. Tarzan. 
-Ne yapacağım bi sayayım, dur dur, vazgeçtim saymıyorum. Saydım da manasız geldi, sildim.
-Onun bunun öyküsü, benim gibi ona buna öykü yazıp ayar çekmeye çalışan biriyle karşılaştım, görüş alanım bir nebze daha karardı. 
-En güzeli içmek. Valla.
-Da odaklanacağım konuyu bulamadım da bi yandan. Karikatürist biyografileri de şimdi çat diye çıktı. Başka olmayacak fikirlerim de var. Ama temelde bulamadım.
-Ekşi'de akbank caz radyosu çalıyor, dinleyin yeah. Hatta Akbank Caz Fest bitince de çalsın bööle lan, napsak?
-Bu son yazdığım Kadıköy Turu isimli hikayemden elbette hoşnut değilim. Hayal ettiğim şehir ruhu bile değildi anlatılan ama anlatıp kurtulmak zorundaydım. Bazen hikayeler böyledir, kendilerini zorla yazdırırlar. Nitekim kendisi kafamı skti. Göya üzerinden geçeceğiz sonra. Hangi sonra?!
-O değil de içip uyumak için hazırlık yaptım. Nebliym tuvalet muvalet her şeyi hallettim. Saati kurdum falan. Şimdi içip direk yatağa gitçem. Bu. Bence şahane pilan. Evet.
-Öpiym.

27 Ekim 2011

buz

buz

olacak bunlar bebeğim.
anıları üzerine gelecek.
hayaletleri her köşe başından silinirken,
el sallayacaklar hüzün içinde, buradaydık, diyecekler.
ve şuradaydık.
ve işte şu köşede beklemedi mi beni?
şu bahçede son biramız.
ve el ele tutuşan çiftler gözüne batacak.
yaşlar ve yaşlar.
duvarlar ve sorular.
şimdi şeytana dönüşmüş o güzel hayallerin,
karşına dikilecekler, biz neden harcandık, diye!
tamam bitti, diyeceksin, kendine sarılırken,
kucağını acı ile dolduracak iki kişilik battaniyen.
yetmeyecek; gelin bakalım, diyeceksin, tüm acılarına.
yatağımı size açtım, gelin bakalım!
olmayacak.
boşluğuyla el ele, sokaklarda, bin türlü hesapla meşgul,
hataların ağırlığıyla sabit.
kara kış, kaskatı, buz!

boşvereceksin.
ve boşvereceksin ki...
ancak boşverebilirsen...
ve ancak kendini affedebilirsen...
geçecek, gidecek ve birer çizgi izi kalacak,
bu buz gibi acıların.

-Yok, bunalımda değilim. bu şiiri öölesine yazıp sadece sözlüğe bırakmıştım. Sonra bugün özlediğimi farkettim.
-Şiiri.