Tarzancam daha iyidir...

2 Aralık 2012

Işıkları açmaya bayılmak

-Anlatabiliyor muyum?
-Anlatiym o zaman.
-Siz bir düğmeyi aşağı yukarı hareket ettiriyorsunuz ve metrelerce ötenizde bir yerlerde bir şeyler değişiyor ya! Hava kararıyor ya da bir şey oluyor ortam aydınlanıyor ya da bir olay bitiyor -gerçekten bir şeyler ölüyor- ya!
-Bilemiyorum, çocukken cadı olmak isterdim. Cadı olmak istememin bence en eğlenceli tarafı ışık çıkartan patlamalar yaratabiliyor olmaktı sanırım. Bu nedele zannerdersem Harry Potter okurken önce lumos! komutunu kapmıştı zihnimm. Puha, lumos deyince büyücülerin asaları ışık çıkartıyordu.
-N'apiym seviyorum işte amk. Ben ki sigara içmememe rağmen hem kibrit hem çakmak taşımış insanım. Kibrit kutularının şık olmasının bunda etkili olma ihtimali varsa da olayı kendime; ehe, ışık kaynağı taşımak iyidir, diye açıklıyordum.
-Sonra minik el fenerlerini taşımaya başladım.
-Geçen gün oyuncakçıda kenarlarında minik fenerler olan bir gözlük gördüm, bi ara gidip aliym.
-Bazen de şey gibi geliyor, ortada birileri bir şeyler yapıyor -rol-, bir ortam oluşuyor ve sizin minik bir hareketiniz bunu daha acaip bir hale getiriyor. Daha büyük! Daha karanlık! Daha acı! Bu şey gibi, sanki kaynayan bir kazana atılan son kurbağa bacağıyla iksirin patlayıp hazır olması gibi. Haha. Çizgi filmlerde bu ana hep bayılırdım. Yani işte ben de kazana son kurbağa bacağını atıyorum. Işıkları açıp kapayarak. Nebliym seviyorum.
-Ya neyse işte, öyle bir fantazi dünyasında yaşıyorum ışıkları açıp kaparken. Üstelik sahneyi göremiyor olmama rağmen, puha.
-Ne romantizmmiş.
-Ortaokulda, şanslıydık ki okulun şahane bir tiyatro salonu vardı. Yıkılan Kartal Eczacıbaşı'yı bilen bilir. Hah, işte onun tiyatrosuna inip ışık odasına kaçıyordum zamanında ben. Yani öyle bayılıyorum geçmişten gelen kareleri yaşatmaya.
-Neyse evet, models.com var; sevin. Mert Alaş kişisi aracılığı ile siteye ulaştık. Mert Alaş, Kate Moss'u tanrıça gibi çekmiş ve Rob Dougan tarafından da övülmüş falan. Sevin sayın.
-Emel Sayın. Fatma Girik. Kanlı Nigar. Kanlı Nigar'da sıçarak yeni bir beceriksizliğe imza atmış oldum niha.
-Bu notta araba tanıtamıyorum. Araba tanıtamıyorum ama tanıtacağım çünküüüü sevgilim Kadıköy geçenlerde yine bana bak burada ne var dedi. Akmar Pasajı. Höh. Akmar Pasajı'na lisede kitap almak içün mütemadiyen uğradım. Üninin ikinci sınıfından sonra akademik hayatı sttretmem nedeniyle bağlarımız gevşedi kitapçılarla. Geçen hafta kitap aramaya öylesine Akmar'a girip hüsranla çıkmak üzereyken dövmeci ve müzik dükkanlarının arasında onu gördüm. Lan galiba tüm dükkan oyuncak araba dolu. Model araba lüdven. Ayıb. Cık cık. Girersem çıkamayacağımı düşünüp girmedim. Raflar araba doluydu olm. Minik arabalar da var. Allah Allah...
-Ya o değil de yine bir yumurta atma dönemindeyim ve çok fena geçti, öyle ki Foo Fighters dinleyip ağladım. Üstelik The Pretender'da. Dedik ama felaket bir dönemdi diye.
-Eha, bi de şu kızları, özellikle bateristi fena şekilde kıskanmışlığım vardır.

Cherri Bomb

-Çoh tatlılar. 
-Çatlamaya çalışan yumurtamın etkisiyle önce kıskanıp sonra tatlı buldum. Maşalla.
-Saygılar.

18 Kasım 2012

Bazı çığlıklar

-Hank'i bayağıdır izlemiyordum, bikaç gündür yeniden izlemeye başladım ve evet! Çığlıklar! Yeniden!
-Şimdi, şu kavgaları araştırıyoruz öğreniyoruz;

*Ahmet Haşim - Yahya Kemal kavgası
*Nazım Hikmet'in Resimli Ay Dergisi'nden Putları Yıkıyoruz yazıları ile giydirmeleri sonucu Türk Ocakları'nı karşısına alması.
*Sabahattin Ali - Nihal Atsız kavgası ki sanırım favorim bu. Nazım Hikmet'in Hamdullah Suphi'ye yazdığı şiir de muhteşemmiş emme bir Sabahattin-Nihal olamıyorlar.

-Bayılıyorum olm kavga izleme ben :)
-Geçen gün tiyatronun pasajında oturuyorduk, bir arkadaşım tanıdığı bir kaltaktan yakınıyordu, barda olur olmadık heriflere sarkıyormuş falan, en sonunda küsmüşler. Sonra ben kızı merak etmeye başladım. Halbuki arkadaşım nefret ediyordu, ben sevmeye çoktan başlamıştım bile.
-Tarzan sen kocaman bir çılgınsın.
-SEVTAP! Sevtap'ı oynamaya kalktım ve olaylar gelişti geçenlerde. Dinçer Sümer'in Eski Fotoğraflar diye bir oyunu var, sonra film yapmışlar, Sevtap'ı Bennu Yıldırımlar oynamış. Tam da o sıralarda Yıldırımlar'ı tiyatroda izledim (İstanbul Büyükşehir - Dar ayakkabıyla Yaşamak). Süper Baba zamanları falan geldi aklıma. Buz gibi havada elbise-bot kombinini -tanrı bizi kombinlerden korusun- ilk onda görmüştüm, -halbuki klasik doksanlar havasıydı ama ben ilk onda görüp sevmiştim- Hatun süpermiş meğer. Ben ufaktan Yıldırımlar'ı sevmeye başlıyorum müsadenizle.
-Yeah, berbat bir Sevtap'tım bu arada. Eski Fotoğraflar da güzelmiş.
-Kaltaklar. Enerjilerini seviyorum sanırım. Zapdedilemez bir enerji oluyor ya. Yapma kızm diyorsun gidiyor yapıyor ya. Kaos ortamında çok gülüyorum. Kaltaklar kaos getirir.
-Getirsin napiym, eğleniyor muyum eğleniyorum.
-Değil mi?
-Gayz?
-O değil de ışıkçı oldum.
-O değil de geçenlerde bazı eğlencelerim pahalıya patladı. Vazgeçtim, aslında eğlenceli değildi, bir kutuya kapanmış olmamın nesi eğlenceli olabilirdi? Şöyle; bir eğlenceyle bir kutuya kapanmıştım ve kendimi eğlenceme odaklamıştım. Ne hoştu,  tüm saatlerim ona ayarlıydı, tüm planların ortasında, galaksimin merkezindeydi. Kafamı kaldırıp başka gezegenlere gözatmadım bile...Gerek duymadım, meğer bir kutudaki galaksi bana yetebilirmiş. Öyle güvende hissediyordum ki sonuçlarını bilmeme rağmen olacakları sittrettim. Bu eğlenceliydi. Kimin için eğlenceliydi? Benim için. Hangi ben? İşte, benlerden birkaçı için. İçerdeki benler kurulundan güvenoyu alıp yürürlüğe koyduk ya bu kararı. Nebliym, geçmiş verileri inceledik, analizleri yaptık, riskleri hesapladık. Bir serseri mayınla takılmanın nesi eğlenceli olabilirdi? Hiç. Ne kaybederdik?
-Belki bazı yeni alışkanlıkları.
-Ne kazanırdık?
-Tarzan'a yazılabilecek bazı anlamsız metinler ve bazı vakit geçirmeceler...
-Aferim bize.
-Sonra pahalıya patladı.
-Allah Allah...
-Hayatta bir kez bunu yapmak lazım. Gerçekten.
-Şuu, hayatta bir kez yapılması gerekenler listemi çok geç olmadan güncellemem gerekiyor sanırım.
-Ve sonra ilk nefes! Akan İstiklal Caddesi. Tüm ışıklarıyla gecenin bir yarısı ölmüş Kadıköy! Yanımdan geçip giden cazip teklifler; nedense midem bulanıyor. Bulanmıyor aslında ama bulanacakmış gibi oluyor. Hey bayım! Teklifinin canı cehenneme tamam mı! İlk nefesimle boşluktayım. Ve bu boşluk beni yoruyor. Sizinle ilgilenemeyeceğim.
-Nebliym, hoş ihtimaller vardı. Ben uyumlu bir insanım ya, geçenlerde bir kişilik testi yaptım peacekeeper çıktım. En iyi tanımı İngilizce maalesef. Barış elçisi mi desek? Beyaz bayrak sallayanın önde gideni. Peace kelimesinden, daha çok telaffuzundan nefret ederim bu arada! Hey tanrım! Yani öyle işte, ben olayların iyi tarafına bakıyorum, ne olmuş yani serseri mayınsa diyorum. Hangimiz serseri mayın değiliz ki ama??! Elimi attığım her skten öngörülemez davranışlara sahip mayınlar fışşşkırıyor. - mecazen- Belki, dedim, bu durum hayatın bir gerçeğidir. Belki de ben de öngörülemez davranışlara sahip olmalıyım azıcık. Azıcık sürpriz yap be kadın! Olup olmadık yerde ağla delir falan! Hay amk!
-Aksine kodları veririm.(bkz; ben kavga etmem tribi) (tanrılar belamı veriyor ama)(üzülmeyin)
-Verir gibi yaparım.
-Vermem.
-Bana adam gibi mayınlar bulun, lüdven, yalvarırım.
-Tamam, büyüyorum.
-Bir Yavru Tarzan olarak büyüyebildiğim kadar büyüyeceğim.
-Bir arkadaşım bir Suriyeli ile evlenip Slovakya'ya yerleşiyor dedim patrona, şu kapının dışında hayat var, seninle konuştukça bunu farkediyorum, dedi.
-Yani kutunun dışında.
-Evet; Ford Mustang 1964. 60-70 dönemi arabalarına hastayım, 68 Camaro hala ilk gözağrım fakat bu şahane. Öyle ki utanmadan sanat eseri diyeceğim;

Şuradan

-Yakışıklı, yapacak bir şey yok.
-Gözlerimi alamıyorum.
-Bu arabalar geri dönsün istiyorum. Otomobil dünyasında vintage rüzgarları essin istiyorum. Yuvarlak taşıt istemiyorum, ühüh.
-Hepiniz yuvarlaksınız!!!!!!!1
-Ekşinin betasını sevemedim arkadaş.
-Ama kutular iyidir, parçalandıklarında ne kadar sevdiğimizi anlarız, lanetler türlü şekillerde varlıklarını gösterir.
-Bu da yeni duvar kağıdım. Güne iyi başlama nedenim.
-Tanrı Ford'u ve Chevy'i korusun.
-Amen.

7 Ağustos 2012

Eğlenceli belirsizlikler ve Tarzanvari olaylar...

-Bazen, belirsizliğin eğlenceli olması gibi bir durum var. Bir şey oluyordur, gidişatın herhangi bir garantisi yoktur, her şey bitince üzülüp üzülmeyeceğinizi bilmezsiniz, akış vardır ve kapılırsınız. Öyle iyidir.
-Şeyde yaşıyorum ben bunu mesela, tivitırın arka planı bir yere kaydettirdim, her gün değişiyor. Yan, ertesi gün ne olacağını bilmiyorum, bi'gün heklenirse falan saçmasalak bir şey de çıkabilir değil mi ama, fakat sallamıyorum, bugüne dek bir şey olmadı, sonra da olmaz. Herhalde??
-Başka olaylarda da yaşıyorum bunu gerçi. Gidişattan memnun olduğum bazı güzel süreçler... Haha. Hayır bebeğim ya, sana bir şey demiyorum. Seninle alakalı daha çok şey düşündüm şu sıralarda, şu sıralar dediğim dün gece uyumadan önce, dedim niye daha çok öpmedim? Seni görünce de söylerim yea. Bilmiyorum, aklıma geldi yazdım.
-Aklımı okusana yea. Sedef Adası'na çok gidesim var mesela haha.
-Allah Allah. Yani herkesin bazı fantaazileri var da benimkinin Sedef Adası olması?? Olm bir şey yok lan Sedef Adası'nda! Halov! Büyükada'yı görüyor. Ha-ha!
-Ebeeet! Tehlikeli Oyunlar! Oğuz Atay. Bol bilinç akışı. Tutunamayanlar'ı bitiremeyenler diye grup var zannedersem. Bu baazı Oğuz Atay kitapları, sanıyorum ilk yüz sayfasında okuru sınıyor. Gelme arkadaşım diyor, bak burada bir şey yok. Bi git! Yüz civarı sayfa boyunca kitap kendini sevdirmemek için elinden geleni yapıyor. Uyu. Bilgisayarı aç. Uyu uyu en iyisi mi. Falan. Olur da o zorlu kısımları geçerseniz, artık yolculuğa dahil olma şerefine ya da şanssızlığına erişiyorsunuz. Ben, diyor kitap, ben elimden geleni yaptım, siz sevgili okuru bezdirmek için bildiğim tüm teknikleri uyguladım. Ama, diyorsun ki illa okuyacağım, yok hayatın gerçekleri, yok karamsarlıkları bıdı bıdısı ööeh. Al! Neyse evet, ondan sonra devam edebiliyorsunuz. Bilemiyorum, ben çok öyle hissettim. Sanki boğuştuk kitapla ilk yüz sayfada. Tutunamayanlar'da da öyle olmuştu, ilk yüz sayfalar cehennem gibiydi. 
-Bir Bilim Adamının Romanı ise hiç öyle değildir bakın. Böyle; hoş geldin der, kucaklar, çay-simit-peynir yaparsınız falan. Ööyle rahat bir kitaptır. Hiç kardeşlerine benzemez. Maşallah.
-Gelelim Eldorado'ya.
Görelim;


1959 Cadillac Eldorado, arka panel. Vuuhuu.
Bir arkadaşın feyste şey yazıyordu, vuuhuu diye çığlık atana dek son derece sıradan bir insansınızdır. Evet Tarzan, bunu yapmasaydın olmazdı.
Şimdie, 50li yılların sonunda, ABD-SSCB arasında başlayan uzay mekiği savaşlarının günlük hayata bu şekilde yansıdığı iddia edilmiş şu makalede. Bence mükemmel bir olay. Bu uzay savaşları nedeniyle bir dönemin arabaları hafiften uzay mekiğini andırmışlar.
Bu olayın zannedersem en güzel örneği bu 1959 Cadillac Eldorado olmuş.

 Şuradan.

 Ön paneli bu derece kışkırtıcı bulmadım. Tam emin değilim aşağıdaki gibi mi ama aşağı yukarı benzer olduğunu düşünüyorum. Yukarıdakilerin üstü açık gerçi, bu aşağıdaki kapalı.


Sonra, bu uzay olaylarının rutine binmesine takiben, bu kanatlı paneller yerini alışılagelen kesimlere bırakmışlar.
Daha seksi fotoğrafları vö türevleri için şuraya gidilebilir. Fotoğrafların hepsi gif formatındaydı, şimdi uğraşamadım.O kadar çalışkan bir blogır değilim arkadaşım yeav.

-Aslında bu tip arabalar beni pek cezbetmiyor. Yani ne bileyim. Koleksiyon yapmaya çalışıyorum ya, bu uçuk tasarımlara yer vermek isterdim fakat yine de nedense 1960 sonu-70 başı klasikleri çok daha yakışıklı buluyorum. Nebliyim kalbim haalaa 1968 Camaro'ya ait.
-Geçen gün ağaçtan kedi topladım. Yaptım bunu evet. Akşam eve gittim, annem kedi eve uğramadı, çık bak dedi. Sonra çıktım biraz turladım, dedim bu sefer kesin gitti. Sonra bir baktım ağacın tepesinde, ağlamakla meşgul. İnememiş. Bahça duvarının üstüne merdiveni koyma işlemi ile kedinin ağaçtaki konumuna ulaştık. Ağacın altında da bir dişi sokak köpeği var, bööyle kurtvari olanlardan,  muhtemelen gün boyunca bizimkine sıçırtmıştır. Derken kediyi ağaçtan sökme işlemini, azı dişi çeken bir dişçi edasıyla gerçekleştirdim. Beyefendi evde bütün gece uyudu,sabaha karşı da ortamlara geri döndü.
-Zevkim bu benim.
-Öpüyorum.

30 Temmuz 2012

Klasik Capon arabası

-Mısın Tarzan?
-Kime diyorum?
-Ya kedim vardı, sokak kedisi oldu ve hadım olmasına rağmen ortalıkta terör estiriyor arkadaş. Ne kediymiş.
-Evet, gelelim 1972 Nissan 2000 Skyline GT-X olayına;






Aşağı yukarı bir senedir bu amcanın arka panelinden bir kesite bakıyorum masa üstümden. Bir elim erip de tamamına bakamamıştım.

Aslında benim haşır neşir olduğum arka panel aşağıdaki gibi;
Seksi fotoları için tıklayınız

Fakat bu beyazı sanıyorum modifiye etmişler, bence felaket olmuş,  arabanın tamamını ararken ilk buna denk geldim, resmen korktum, dedim Capon kardeşlerimiz, böyle güzel bir arka panele bu olmuş mu dedim, sonra yukarıdaki maviye denk geldim de rahatladım.

-Anlatabiliyor muyum?

-70'ler arabaları nedeniyle muhteşem dönemlermiş arkadaş.

-Öpüyore.

22 Temmuz 2012

Bilare

-Oh yes, bilare!
-Tarzan bebeğim küstük mü canım yea?
-Olabilir zaman zaman arkadaşlar arasında öyle şeyler, ben hiçbir şey için seni suçlamıyorum bi'tanem yea.
-Nerden baksan 3 yıldır birlikteyiz.
-Eha, ne badireler atlattık di mi ya, ah ah, ov yes.
-Öncelikle, buradan evlenen arkadaşlarıma mutluluklar diliyorum. Very nice. Bir çiftin nikah şahidi oldum.  Bu oldu evet. Çok acaipti. Misal en yakın arkadaşımla aynı nikah masasında oturdum. Puha. Yani en nihayetinde bir nikah masası deneyimim oldu. Beyler!! Bakınız bu önemli bir tecrübe bence!! Bunu yok sayamayız!
-Evet, fırsat buldukça nikah şahidi olalım bence. Mümkün. Neden olmasın.
-Vergi dairesine gittim. Mütemadiyen gidiyorum. Artık baya alıştım. Babam gurur duyuyor ahaha. Tabi ki önce ilgili birimdeki kayıt bölümüne gittim, yanında çok para var mı diye sordu, ben de bilmiyorum 100 TL var dedim. Bak yea yutmadı, dedi. Oh yes eski nesil.
-Tanıştırayım, aşağıdakiler benim kızlar;
Soldan sağa 1965 Pontiac GTO, 1968 Chevrolet Camaro Z28 vö 1970 Ford Mustang Boss.
Sevin onları.

-Bu meacera Camaro ile başladı. Güneşli bir Kadıköy günüydü ve Kadıköy'ün bana yine bir sürprizi vardı. Bahariye'nin Moda taraflarında her zamanki gibi mal mal takılırken zannedersem Chevrolet İmpala'vari oyuncak arabalar dikkatimi çekmişti, sonra onu gördüm! İlk anda pek dikkat çekmiyor. Aslında kendisini görseniz aklınız gider ama Çinli Welly'nin elinden satıcının karı marı dahil 5 TL'ye ancak bu kadarı geliyordu, sanıyorum bundan iki sene önce.


Görelim;

Şuradan

Vee;


Şuradan

Yeaani anlatabiliyor muyum?
Tabi oyuncağı alır almaz Gogıl Amca'da aratmadım. Önce o haliyle bir güzel sevdim. Böyle, her geçen gün gözümde güzelleşmeye falan başladı. Sonra, aslında en başta yapmam gerekeni en son yaparak Gogıl'a gidip arattım.
Neyse evet, Welly'nin arabalar çok cafcaflı değil ama daha büyük arabalar için henüz sergileyecek yerim yok.
Falan neyse.
- Kedim vardı. Sokak kedisi oldu an itibariyle. Kaçtığı söylenemez, sadece yazı dışarda geçiriyor. Gecenin bir yarısı oğlum oğlum diye çağırıyorum ki gelip mama yesin. Canı acıkınca kendi gelmiyor. Tamm bir paşa, tamm bir kedi.
-Öpüyorum, salıncakla...

1 Haziran 2012

Bu ülke beni manyak yaptı

Neler oldu yav.

Kürtaj mürtaj. Haha. Bayadır  bir gündem maddesi için hiç bu kadar endişelenmemiştim. 
Fakat şey oluyor, sinirlerim tepeme çıkıyor ve oraya buraya gerizekalısınız mallar konseptli yazılar yazacağıma içime dönüyorum, Tanrı korusun, tecavüze uğrasam o orospu çocuğuna ne işkenceler çektirmeye kalkışacağımı hayal etmeye başlıyorum. Türlü işkence fikirlerim var. Yanlış konuda gelişme gösteriyorum. Toplumsal manada cinnet geçiriyoruz ve insanların cinnet aşamasına nasıl evrildiğine kendi içimde şahit olyorum. Bununla alakalı bir hikaye yazmak istemiştim ama olaylar Dextervari bir hal alınca, Dexter kopyalanmış denmesinden çekinip yazmaktan vazgeçtim.. Halbuki Dexter'ı kopyalamak gibi bir niyetim yoktu. Masumane bir neden. Gözdağı vermek. Ağzınına sıçarız rrspu çocukları demek... Kadın duruma göre güçlü taraf da olabilir, uyandırayım, demek... Bu olur mu acaba? Böyle manyak bir süreçten 'kadın' güçlenerek çıkar mı? Geçenlerde yine bir haber vardı, kendisine soba demiriyle girişmeye kalkan kocasını öldüren hatun ya da şiddet uyguluyor diye babasını bıçaklayan kız! Bu örnekler artar mı? Manyakça geliyor ama ben bu örneklerin artmasını dilediğimi farkettim içten içe. Bu ülke beni manyak yaptı. İçimdeki Dexter dışarı çıkmaya çalışıyor. 

Ya da içime Dexter koymuş olabilir de bu ülke.
Muhtemelen yalnız değilimdir. 

Yaptığım, bu tuhaf hissiyat hoşuma da gitmiyor, di mi din en nihayetinde Allah'ından bulsun yönünde bir tavır takınmamızı emrediyor, galiba, ama tecavüz sonrası verilen onca çılgın kararlardan ve salak bakanlarımızın laflarından sonra maalesef hakikaten manyaklaştım. Sanıyorum bu nedenlerden bazılarımızın cinneti acaip bir yöne evrilebilir. Kontrollü şiddet gösterisi. Normali kontrolsüz olanıdır. (mı?!) Tüm aileni katledersin ya da hastane basarsın ya da intihar edersin nebliym. Peki ya cinnetimi kontrol altına alıp (cinnet kontrol altına alınamazmış) bilinçli bir şekilde şiddet uygulama kararı alırsam? (Şimdi onlar düşünsün) Hiç bir şekilde haklı olmazdım. Fakat şu sıralar bu acaip düşüncelerim nedeniyle kendimden korkmadım değil. Haha. Hükümetin ne yapacağından çok kendi muhtemel tepkimi düşünüyorum amk.

Ağzınıza sıçayım, mal herifler!


28 Mayıs 2012

It is the way!

Foo

- ... sonra sik gibi yaşadı.

-Fena bir son değil bence. İlginç bir organın hayat tarzına paralel bir yaşam şekli icra edilmiş demeye çalışıyor üstat. Hakiki bir gerçeklik. Ben hep diyorum, bunu yadsımak asıl problemimiz. Bu gerçekliği yok saymayan bireylerin çok daha dengeli olduklarına şahit olup mutlu oluyorum.

-Neyse var, dinleyin. Grubun adı Neyse.

3 Şubat 2012

Bir şeyler olmuş...

- Californication diye bir dizi var, pilot bölümde kaç meme gördüm bilmiyorum. Evet, şimdi dağılabiliriz.
- Her yerin ıslak olması, diye bir durum var. Yağmur yağmıyor ama sanki yağıyormuşçasına parıl parıl parlayan bir asfalt. Her yer ıslak ama. Her şey ıslak. Bu nasıl oldu? Bunca su nereden geldi? Bitmiyor da. Yarım kilometre yürüyorsunuz ve  ıslaklık aynı oranda devam ediyor. Yollar, apartmanlar, bulutlar, arabalar, neredeyse insanlar her şey ama her şey ıslak. Olm dünya normalde kuru değil miydi? Şu an ıslak. Baya baya tüm İstanbul sırılsıklam.
-Bilemiyorum, bir an için dışarda kuru bir yer bulamamak çok tuhafıma gitti. 
-Kuru bir yer olmaması?
-Denizde de değiliz???
-Dün ve ondan önceki gün asfaltı gördüğüme sevindiğim anlar oldu.
-Ne kar romantizmiymiş arkadaş.
-Ama Californication, memeler haricinde başka ibretlik olaylar için de izlenebilir bir dizi, çok eğleniyorum, daha 4. bölümde bunları yazdım gerçi ama...
-Eveet, Uğur Mumcu. Kürt-İslam Ayaklanması 1919-1925 var. UMAG var. Bunlara bakıyoruz, çalışıyoruz, ilerleyen günlerde soracağım.
-Hank olun. Olmayın. Olun. Olmayın. Olun olun...
-Ya bebeğim, özledim. Özlemedim. Özledim. Özlemedim. Bir şeyler seni bana unutturduğu sürece sorun yoktu gerçi. Ahahah. Ne alakası var? Öyle bir şey olabilir mi? Ben o kafada bir insan olamadım ki hiç! Maalesef. Unutmak sekmesi çalışmiyor napiym. :( O noktada hata veriyoruz. Yoksa seni çok sevdiğimden değil, seni sevmiyorum. Sadece unutma olayına kafam basmıyor.
-Yok lan bazılarını unuttum. Eşcinsel olan vardı bir tane, bak onu unuttum hakikaten.
-Böyle bir şey olabilir mi?
-Ya neler olmuyor ki bebeğim.
-Hank olmayın.
-Yok biri daha vardı, onu da unuttum, güzel bir adamdı gerçi. Yazıyordu falan. Kaybeden ve tutunamayan ve aylak ve ıssız ve muhalif bir adamdı. İçinden çıkılamıyor. Bir gençlik rüyasının daha sonuydu sanırım benim için. Arkadaş falan olamayız, demiştim, terkediyodu napiym, bak bunu dediğim için pişmanım. Arkadaş olabiliriz yav!! Ama gittiğin iyi oldu şimdi ne yalan söyliym yea. 
-Sonra bir ekşi olayında karşılaştık, yemin ederim o yanımdaki adamla aramda bir şey yoktu, niye öyle atladı da selam verdi bilmiyorum, arada şarap içmeye çıkıyoruz dediysem de özür dilerim, kıskandırmak gibi bir amacım yoktu.
-GAD.
-Hank olun birazcık yea.
-Hank oliym.
-Neyse evet, bir de Osman Hamdi Bey var. Kaçmayın, vallahi çok eğlenceli. Biz onu Kaplumbağa Terbiyecisi ile tanıdık fakat kendisi İstanbul Arkeoloji Müzesi'ni büyük zorluklarla kurmuş şahsiyet artı tablolarında hem insan figürünü hem de hatunları ilk defa kullanmış ressam hem de Kadıköy'ün ilk belediye başkanı! Ayrıca Mimar Sinan'ın yaani ilk sanat okulunun kurulmasına önayak olmuş kişi. İlk arkeologlarımızdan. Falan say say bitmiyor ama kısaca çok yönlülük ve toplumsal fayda konusunda Osmanlı'nın son sınırlarını belirlemiş bir amca olduğunu biliniz. Büyükşehir'in Gönlümdeki Osman Hamdi Bey adlı oyununa damladım, sonra da Hamdi-sever oluverdim. Mes'udum.
-En tartışmalı eserlerinden biri olan Mihrap an itibari ile kayıp.




-Sonra da oryantalistsin sen Hamdi'ciğim, diyorlar. Yav işte, Avrupa'da eğitim aldın mı, iki dakka kadını yücelttin mi, çatadanak oryantalist oluyorsun, gibi geliyor, bu noktada.
-Ki zaten, rahle üzerinde hatun resmetme cesaretini gösteren her ressam oryantalist olmaya mahkumdur herhalde bu topraklarda. Doğu-Batı kırması. Bizden değisin. Batılı gözlüklerle doğuya bakmak. Vıdı vıdı.
-Mihrabı kalbimizde yaşatacağız inşallah!!!!111...
-Californication'u biri daha önceden bana tavsiye etmeliydi!
-Mutlu Yıllar :)