Tarzancam daha iyidir...

30 Eylül 2010

Senin için yazıyorum bebeğim...

-Peki ya dişilerin oturdukları yerde mastürbasyon yapabiliyor olmaları? Ben bundan sonra bilgisayarının arkasına saklanmış, harıl harıl çalışıyor gibi görünen her dişiden korkarım arkadaş!
-Kiiii, harıl harıl çalışıyor da olabilir hakikaten.
-Yaaani...
-Yaaani, bir lütuf..
-Şeyolsaydı keşke; üşümeseydik... ya da nebliyim, sadece  kısa çorap giydiğimizde üşümemiz geçseydi... başka hiçbir şey giymemize gerek olmadan takılabilseydik... ya da şapka... ya da eldiven... ama sadece birini giydiğimizde üşümeseydik, yoksa üşüseydik... hepsi aynı anda zor geliyor ya ama böhü... sevmiyorum üşümeyi, öyle fantaziler kuruyorum sabah kahvaltılarında özellikle... sadece çorap iyi olurdu evet... Fıratmışım gibi hissettim.
-Birincilik teli. şlkdşasldk
-N'oldu peki? N'oldu, olan şu; kurumsal manada iletişim olayında ilerlememiz neden sosyal manadaki iletişimde ilerlememizden çok daha hızlı? Hatta diyebiliyorum ki, keşke kurumsal manada gösterdiğim iletişim becerisini gibi sosyal manada da gösterebilseydim... Kurumsallaştıkça asosyalleşiyorum?! Öyle olsa ne trajik olurdu diye yazdım halbuki öyle olduğu falan yok bu arada. Ya ne tırtsın Tarzan yea... işldsailşasdlşisda...
-Onu bırak kurumsal manada iletişim becerisi gösterdiğim falan da yok yaaani, bu kadar yazışşş olur ya, sie Tarzan.
-Trajik-kurumsal-iletişim... hepsi bir arada olsun istemiştim... 
-Yok ya olan o değil; senin için yazıyordum yaa ben... okumayı sevmiyormuşsun fakat. Haaah, trajik olan bu. Sen kiii, en minik hedeyi bile gogıllayan malsın, ki bunu çok sevmiştim, sen bi şeyleri gogılladıkça ben orgazm oluyordum, tarzanı mı gogıllamayacaksın, diye düşünüp, bir ümit, bir umut, yazdım mınakoim ya! Şimdi şey gibi hissediyorum, kucağında bebeğiyle Beyazıt Meydanı'nın ortasında kalmış gibi... kafamda köylü kızı tipi başörtüsüyle... e tarzanım eee eee, e!
-I love Beyazıt Meydanı.
-Gerçi o meydan da her geçen gün küçülüyor sanki ama...
-Ama ben sana tarzan yapmıştım!
-O arada bir yerlerden Paulo Coelho, bi sn. söyleyeceklerim var, diye atlayıverdi;

"Bazı şeylerin gitmesine izin vermek işte bu nedenle çok önemlidir! Onları serbest bırakmak, gevşek olanı kesmek! İnsanların hiç kimsenin işaretli kağıtlarla oynamadığını anlaması gerekiyor! Bazen kazanırız ve bazen de kaybederiz; hiçbir şeyi geri almayı bekleme, yaptıkların için takdir edilmeyi bekleme, ne kadar zeki olduğunun keşfedilmesini bekleme ya da aşkının anlaşılmasını...daireyi tamamla, gururlu, yetersiz ya da kibirli olduğun için değil, sadece artık onun senin yaşamında yeri olmadığı için; kapıyı kapat, plağı değiştir, evi temizle, tozdan kurtul! Geçmişte olduğun kişiyi bırak ve şu anda kimsen 'o' ol!"

-Kendimi ifade edemiyorum sanırım şlksadlşksdalşkas...
-Penguen 8. , Uykusuz 3. yaşgününü kutladı ya, özellikle Uykusuz çok güzel olmuş ya, resmen mizaha doyduk. Bu anları yaşıyor olmak bile güzeldi... ya da hasta mı olucam nedir her şeyi abartıyorum lksdaşlkdlk...
-Peki ya sana yazmaya devam edecek olmam??
-Hakikaten hasta olacağım galiba, evet.
-Geçen günlerden birinde Beyoğlu'nda, saat 22 suları etrafında, Taksim Meydanı'na doğru  arkadaşlarla yürüyorum, mutsuz insanlar üstüme üstüme geldi. Hiçbir şey yapamadım.
-Bazılarınız itiraf etsin, hala oturduğu yerde mastürbasyon yapabilen kızlardasınız değil mi?
-Ben bu ruhu seviyorum.
-Oldu canım, oldu bebeğim.

24 Eylül 2010

Bir takım mükemmel haberler!

1- 26.09.2010'da Kadıköy Selamiçeşme Özgürlük Parkı'nda 10. Gaziantep Yiyecekleri Şenliği -yemekleri desek daha iyi olurdu gibime gelmiyor değil ama şimdi İstanbul Gaziantepliler Derneği -tıhla- ile ters düşmek istemiyorum-  düzenlenecekmiş!
Bence mükemmel bir haber! ...falan...
Hayır, Gaziantep'li değilim.
Bursa'nın şampiyonluğunu canı gönülden kutlamıştım.

2- Hani Tavşan Kızın Peşinde isimli bir hikaye yazmıştım ya,  İstiklal'de erotik shop bulunamaması üzerine dönen mal bir hikayeydi hani... Yanılmışız, baya baya varmış, o kadar Tarlabaşı'na inilmesine gerek yokmuş, İstiklal'in Taksim Meydanı ayaandan, girişten bir yerden Cihangir'e inen sokağa dönün, baya sağlam, ışıklı mışıklı, hayallerimizdeki gibi bir erotik shop varmış işte, niye söylemiyorsunuz olm!
Bu da böyle biline.
Bu hani sağ tarafta, linkler koyuyorum ben, aralarında Madde Bağımlısı var, Madde Bağımlısı'na İstanbul'un en sağlam 10 erotik shopu gönderisini yazmak istiyorum da, öyle bir planım var. Önerilerinizi bekliyorum... şlksdşlksdalkşsdlkd...

3- Ciddi ciddi plastik makyaj kursuna gitmeyi düşünüyoruz biz YT takımı olarak... Bu gibi çok salak planlar yapmışlığım daha önce de olmuştu, o yüzden, ama bu sefer çok sıcağım, düblaj kursuna olduğum kadar sıcağım, sımsıcağım, üf de püf de...
Varsa öneri, bence neden olmasın, sağdan işini gör bebeğim.

22 Eylül 2010

Umut bokun ucunda!

Yapacak bir şey yok. Umut bokun ucunda!

-Bu ülkenin her şeyinden nefret ediyorum, dedi, ne dediğine zerre kadar dikkat etmediğine kalıbımı basarım. O ki Anadolu Yakası'nın en güzel okullarından birinde okumuş, ünide önce bir kaza yaşamış ama sonrasında İstanbul'un güzide üniversitelerinden birine kapak atmayı becerebilmiş bir altın çocuk ama sosyal bilimlerle bir alakası yok, seni affediyorum benim minik beyez meleğim, diyorum, gideceğim başka diyarlara dediğinde.

Sanki, diyorum o başka diyarlar da sana kucağını açacak, tamam evet, karı kız güzel de; 
1- Türksün - ... göster ürksün! Ehaheaheha...-
2- Başka bir yerde hep azınlıkta olarak algılanacaksın, istediği kadar demokratik olduğunu iddia etsin!

-Ben hiç bi yere gitmiyorum, dedim, bi yere kaçiim diye mi beni bu kadar eğittiler lan! Bu mallara mı bırakıcam ben bu ülkeyi! Oh ne ala memleket, zoru görünce hemmen kaçarım ki ben bu ülkeden, kaçanı da sksinler mınaokim dedim, hiç mi utanmadım, ne kadar ulusalcıyım, ne kadar milliyetçiyim MHP'nin 40 küsürüncü yılında (mıydı?), ne kadar faşistim ve ne kadar laiğim?? -kişiler değil kurumlar laik olur, retoriğin de mınakodunuz-

-Hea, sen kurtarıcaksın zaten ülkeyi, dedi, bak yeeaa, hiç de utanmıyo, kafadan bir kaçış planı kabullenmesi...

İçimden, hakikaten ben mi kurtaracağım bu ülkeyi demedim değil, git Paris'ine, Parisienne'lerle oh yudumla şarabını, üç günlük dünya, bununla mı uğraşacağımdır?!

-Evet ben ve benim gibi düşünen %42'lik kesim, dedim... Artık böyle, çaat çat konuşuyoruz, olur mu olmaz mı, kime çat çat konuşuyosun, kimsin sen?! Yook, işgal altında ya ülke ben ve %42'lik kesim hazır ve nazır birazdan başlıyoruz çalışmalara... klsdlşksdlşsdalkş...

-Yeeeaa, dedim, sen şimdi akıllısın di mi?
Cevap gelmedi.
-Dalga geçmiyorum oğlum, sen şimdi hakikaten akıllısın, biliyoruz akıllı zeki adam olduğunu ve elbette biliyoruz ki eğer bir karar verilecekse en doğrusunu sen verirsin. Sınav sonuçlarınla -ki özel okul-dersane olmaksızın bir yerlere gelinmişti- sen bunu kanıtladın ve işte okullarına gittin vs vs. Madem akıllı olduğunu ve en doğru kararı vereceğini düşünüyorsun -misal hayır'a damgayı basmak- o zaman geri zekalı olduğunu düşündüğün adamlardan da sen sorumlusun. Bu mal durum da senin sorumluluğunda.
Bu şey gibi; diyelim acil para kazanman lazım ve sana hakikaten batmak üzere bir şirket veriyorlar. Piyasadan silinmek üzeresiniz, kaliteniz berbat, diyorlar ki; bebeğim, al bu şirketi ne yaparsan yap! Atacağın adım; yönetim kurulunu toplayıp kardeşim biz nerede hata yapıyoruz, bu mal ürünle nasıl tutunuruz, diye kafa patlatmak mı olacak yoksa ortalıkta dolanıp hepiniz malsınız, hepiniz gerizekalısınız, hepiniz gelişmemiş 5. dünya vatandaşlarısınız, ben bu şirketten gidiyorum, diye ağlamak mı olacak? 
Üzgünüz, ama birinin bu skik ürünle bu şirketi uçurması gerekiyor.

-Ne yapacağım  ama ya, %58'si milletin geri zekalı!
-Orasını biilmiyorum... teori geliştiriyorum da pratik yok ehahekjldskjds...
-Akşlsdlşksdlşks... Mal!
-... ama hem zeki ol, süper ol, muasır medeniyet senden sorulsun hem de ne yapmak gerektiğini bilme, zora gelince sınırdışı ol ve tek olayın face'te ona buna salaksınız, yazmak olsun... Ben böyle durumu skerim afedersin.

O gece kimse kimseyi affetmiyordu halbuki.

-Da ne yapabilirim?
-Bilmiyoruuuum...ama anlıyorum, benim için de aynısı geçerli, ötüyorum ama ben de bilmiyorum sonuç olarak...

Fakat bir yerden başlamak lazımdı.

-Anladık, ülkeni seviyorsun, diye devam ettim, Tanrım ne coşmuştum, ne esiyordum, istiyorsun ki dört başı mamur, cıvırlarla dolu bir ülke olsun... da o %58'siz hiç bir yere gidemezsin kardeşim, onlarsız bir yere gidemeyeceğinden devamlı adamları aşağılamak pek fayda sağlamayacaktır mantıken. O yüzden bir şekilde kafanı kullan, ne bileyim, malzeme bu sonuç olarak puhaoauah...

Malzeme derken;
O sırada ajanslar Beyoğlu'ndaki iki sanat galerisine giren eli sopalı otuz kişi haberini geçiyorladı.

Milliyet'ten gelsin;

Sanata mahalle baskısı!

Beyoğlu Tophane’deki Boğazkesen Caddesi’nde sanat galerisi ve bir resim sergisinin açılışına gelen yerli ve yabancı sanat severler saldırıya uğradı. Yaklaşık 30 kişi davetlileri darp etti, galerilerin camlarını kırdı

01:00 | 22 Eylül 2010
STANBUL Milliyet - YASEMİN BAYBirbiri ardına açılan sanat galerileri, bienal mekanları ve butikleriyle yerli ve yabancıların ilgi odağı haline gelen Beyoğlu Tophane Firuzağa Mahallesi Boğazkesen Caddesi’ndeki sanat galerisi ve resim sergisinin açılışına katılan sanatseverler, yaklaşık 30 kişinin sopalı, bıçaklı ve taşlı saldırısına uğradı. Galerilerin camlarını yere indiren saldırganlar, davetlileri de darp ettiler. Saldırı sırasında aralarında ressam Nazım Hikmet Richard Dikbaş ve öğretim üyesi Nazım Dikbaş’ın da bulunduğu onlarca kişi çeşitli yerlerinden yaralandı. Saldırıyla ilgili soruşturma başlatıldı.

Yüzlerce davetli vardı
Boğazkesen Caddesi Hasanefendi İşmerkezi’nin 3. katındaki resim galerisi ile buraya 30 metre mesafede bulunan Kadirler Caddesi Numara 69’daki 4 katlı binanın giriş katındaki resim ve fotoğraf sergisinin, dün saat 19.00 sıralarında açılışı yapıldı. “Galerinon ve Galeriouetlet” adlı galerideki açılışa yurtiçi ve yurtdışından yüzlerce davetli katıldı. Açılıştan kısa bir süre sonra, iddialara göre, daha önce de burada yapılan açılışlarda sokakta içki içilmesinden rahatsız olan mahalle sakinlerinden yaklaşık 30’u ellerinde sopalarla iki galeriyi de 15 dakika arayla bastı.
Bağırarak saldırıya geçenler, sergideki davetlileri sopalarla darp ettiler. Saldırganlar, “Burası aile mahallesi içki içmeyin” diye bağırarak kendilerine karşı koyanların gözlerine de biber gazı sıkarak uzaklaştılar. Taşlı ve sopalı saldırı sırasında iki galerinin de camları kırıldı. Onlarca kişi darp ve cam parçalarının isabet etmesi sonucu çeşitli yerlerinden yaralandı. Yaralananlardan 5’i Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesi ile Alman Hastanesi’ne kaldırılarak tedavi edildi. Ressam Nazım Hikmet Richard Dikbaş, öğretim üyesi Nazım Dikbaş ile Şevket Kaan’ın yarılan kafalarına dikiş atıldı.  İhbar üzerine olay yerine gelen polis, polis merkezine götürdüğü sergiyi düzenleyen üç kişi ile davetlilerin ifadesine başvurdu, iki galeri de kapatıldı. Saldırıyla ilgili soruşturma başlatıldığı öğrenildi. Saldırganların yakalanması için araştırma başlatıldı.
Bunu ben yapmadım siz yaptınız!
Serin bir eylül akşamı... Dört galeride aynı anda açılacak dört farklı sergiyi görmek üzere Tophane’ye doğru ilerliyorum takside.  Galeri Non, Pi Art Work, Elipsis ve Outlet İhraç Fazlası Sanat’ın bulunduğu Boğazkesen’e yaklaştığımda çalıyor telefonum. Telefondaki telaşlı ses,  sanat çevrelerinde Extramücadele müstear adını kullanan sanatçının Galeri Non’daki açılışına saldırı olduğunu söylüyor. Sıra dışı kimliğiyle tanınan, birbirinden çarpıcı, ezber bozan cesur işlere imza atan Extramücadele’nin yeni bir performansından mı söz ediyor acaba? Hayır diye ısrar ediyor. “Gerçekten saldırı oldu, biber gazıylaÖ Mahalleli kapıları yumrukluyor, yaralananlar var. Hatta bir kişi hastaneye kaldırıldı.” Saldırganların 20-30 kişi olduğu ve sanatçının yaralılardan Nazım Dikbaş’ı hastaneye götürdüğü konuşuluyor.

Gerçek değil, sanki oyun
Telefonu kapayıp mekana ulaşmam beş dakika sürüyor. Ortalık ana baba günü. Polisler düzeni sağlamaya, Tophane sakinlerinin bir kısmı da öfkeli saldırganları olay mahallinden uzaklaştırmaya çalışıyor. Polisin “dağılın” uyarıları yükseliyor sokaktan. Panik içinde herkes. Galeri Non’da görevli bir arkadaşımı görüyorum, beti benzi atmış, konuşamıyor bile. Tuhaf bir duygu. İnsan sarılıp teselli etme ihtiyacı duyuyor. Üzerine sinen biber gazı gözlerimi yakıyor. Gerçek gibi değil, sanki sürreal bir oyunun içindeyiz. Saldırı nedeniyle açılamayan Galeri Non’daki serginin adı durumu özetliyor aslında: “Bunu Ben Yapmadım Siz Yaptınız”.
Diğer galerilerin önünden geçiyorum hızla. Elipsis’in kapısı kırılmış, Outlet ve Pi Art Work de kepenklerini indirmiş. Geçtiğimiz hafta aynı hat üzerindeki Galeri Rodeo’da düzenlenen serginin açılışında da mahallelinin sözlü sataşmalarda bulunduğu ama olayın büyümeden sona erdiği söyleniyor.  Basına yansımayan o günkü tepkilerle bugünkünün gerekçesi aynı: “Mahallemize gelip düzenimizi bozdunuz.”
Galeri Non’daki açılış sırasında yaşanan saldırıya tanık olanlar bu olayın bir önceki ile bağlantılı organize bir eylem olduğu konusunda hem fikirler. Şerif Mardin’in ‘mahalle baskısı’ kavramı bu kez sanat üzerinden kendini gösteriyor. Mahallelinin tepkisi açılışta içki içilmesi gibi görünse de ‘muhafazakar yaşamlarına giren sanatı, kendileri için sosyal bir tehdit gibi görmeleri’ . Bu noktada atlanmaması gereken önemli bir nokta daha var. Sözünü ettiğim beş galerinin beşinin de sahibi kadın. Sanata olduğu kadar kadına da saldırı diye düşünmeden edemiyorum.
Korkulu ve şaşkın insanların arasında dolaşan birkaç kişi mahcubiyetlerini dile getirmeden edemiyor. Onlar her gün yüzyüze baksalar da saldırıyı düzenleyen komşularına tepkili. Nedenini kendileri de açıklayamıyorlar ama iddia edilen o ki mahallede sanat galerisi istenmiyor. Niye? Kime ne zararı var diye soruyorum. “İşte bilirsiniz, burası muhafazakar bir çevre, sanat denince çıplak kadınlar, içki içen insanlar akıllarına geliyor...”

Link Hedesi

“İşte bilirsiniz, burası muhafazakar bir çevre, sanat denince çıplak kadınlar, içki içen insanlar akıllarına geliyor...”

... ve sopalarla girişiyorlar??!!
Ama  bu sonuç olarak. Mesele aşağı yukarı bundan ibaret.
Yani işte, umut orada bir yerde, belki de o basmak istemediğimiz bokun ucunda!

Lö Petit Notte:
1- Gazetevatan linki
2- Akşam linki ki, Atılgan Bayar'ın yazısı güzel olmuş.

21 Eylül 2010

Siyasi yazdım la kaçın kaçın kaçın!

-Tarzanım nerdesin lan, neredeyse bir ay olmuş, vay ak!
-Çok acaip şeyler olmadı değil.
-İçimde bir şey var sandım misal. Tanrı bizi içimizdeki şeylerden korusun.
-Amen.
-Neyse evet, -hayır demek istedim aslına bakarsanız- hayır! ühühühühü...
-Bu evet-hayır meselesi ile ilgili ilk gelişmeler hiç parlak değil, seriyorum;
1-Allinoi'nin üstü horasan harcı denen harçla kapatılmaya başlandı. Bazı kesimler o harcın horasan harcı olmadığını da iddia ediyor. Sular altında kalacak olan Allinoi, eveeeaat! ' larımız sayesinde sonsuza dek tarih sahnesinden silineceğe benziyor. bakınız
2-Bekir Coşkun'un işine son verildi. İlk bertaraf olan ben oldum, demiş, yine ormandan dem vurmuş, bir son dakika haberiydi, gece ikide gözlerimin önünde ağaçlar yandı. bakınız
3-Gezmiş'i anmak, ilgili pankartlar taşımak örgüt üyeliği kanıtı olarak sunulmuş, henüz kabul edilmemiş ayrı mesele fakat Amerika orada durduğu sürece Gezmiş yine bela, yine bela. bakınız 

-Ehahehahe, tüm haberleri toplayıp Abdurrahman Yalçınkaya olarak kapatma davası açacağımdır!

-Hakkari'de devlet memurluğu yapan bi arkadaşım, böyle olacağı belliydi derken, siz daha aşağılayın bu milleti, diye ekledi. Bu çok mühim bi mesele, öyle bakmayın. Köylüyü, Doğu'yu aşağılamak, kabul etmek lazım, biz çok-elitlerin genlerinde var. Anası da böyleydi bunun!!! Ben tabi  bir asi, efendime söyleyeyim bir yirmili yaşlarının bir yerlerinde bir muhalif, bir anarşist olarak zaman zaman; bir şeyi herkes yapıyorsa, o zaman o şey yapılmayacaktır dozunda takılmayı sevdiğimden, gençliğin de gazıyla yapmamaya çalışıyorum ama bazen Tuzla minibüsünde tıklım tıkış giderken ya da Sultanbeyli'nin merkezinde bile -ki üç defa falan gitmişimdir- gezerken kolay olmuyor söyleyeyim. Ve Hakkari'deki Kocaeli doğumlu arkadaşım için de bazı şeyler pek kolay olmuyor ama varan 1: aşağılamayın, skerler! Yapmayın demiyorum aslında, hobi olarak yine yapın puhaoauh... -içinizden mümkünse-
... diyorum ama gece dışarı çıktığında minimum 50-60 TL bırakan adama bile bunu anlatamazken, daha fazlasını bırakan adama misal, bu nasıl ama nasıl??

-İletişim mühim. İletişeceksin kardeşim. O adamla da iletişeceksin!  Bir kerede sonuç alamayacaksın, bir daha bir daha bir daha...kljffdlk..
-Bir de bu aşamada bence artık siz değerli okurlara bir doz politik psikoloji vakası zerketmenin vakti geldi. Prof. Dr. Vamık Volkan-Mine Şenocaklı düeti şeklinde. bakınız
-Vamık Volkan tabei, bir bölümümüzün sevdiği bir isimken, Ekşi'deki son yorumlara göre,  Ekopolitik aracılığı ile Gül'le yapılan görüşme sonrasında  kafalarda -birtakım- soru işaretleri oluşmasına neden olmuş. Bense hala araştırma evresindeyim.  bakınız

-Umuyorum bakınızlarım sonsuza dek yaşar. -buraya hareli halaluya gelsin-
-Şey var, Sultanbeyli'de Oba Tır Pazarı. Olur da tır pazarı ararsanız diye söylüyorum, olabilir, herkes tır pazarı arayabilir...
-Nasıl bir kitleye hitabediyorsam artık...
-Bir giride bu kadar Sultanbeyli geçmemeliydi.
-Hayır Sultanbeyli ile bir alakam da yok.
-Ya bi de şeye üzüldüm, şimdi face'in ilk zamanlarında biz böyle eski arkadaşları bulup sevindirik oluyorduk ya, yeni nesil bunu yaşayamayacak bence, bu internet dünyasında birbirlerini kaybedip yeniden bulmaları olayının gerçekleşmesinin imkanı yok gibi geliyor bana. 
-Eğlenceliydi fakat.
-Akdamar'daki ayine kötü gözle bakamıyorum. Bakana çok pis bakabilirm fakat. Politik bir tavır takınmadıkları sürece, ayinden zarar gelmez zaten de işte, yaaanii...
-Bekir Coşkun'a, sanırım zamanında Ayşe Arman sormuştu; 
   -Doğadaki bir şeyi şişelemek isteseniz bu ne olurdu?
   -Orman köylüsü!
Ben o zamandan beri Coşkun'u seviyorum. 
-Sevgiler, saygılar...