Tarzancam daha iyidir...

24 Şubat 2010

1500

Şurada bayaa baya ilginç bir şeyler var siz sevgilim bayanlar lan! Butik bir bidi bidi. İkinci el mevcut.

*Ben de iyiyim, teşekkür ederim, ya na'pim işte takıldık falanz.
*Çogacaip şeyler olmadı değil.
*Misal cumartesi gecesi Taksim'de hava çok güzeldi.
*Bu ağustos böceklerinin zorunlu göçünden sonra,  geçtiğimiz cuma  yerimden kalkmaya üşendiğimden camın orada çılgın guguk kuşlarının ne yaptığını çözemedim. Fakat devamlı gözgöze geldik. Tamam, dedim, hava güzel ve hepimizin sevişesi var ve emin olun birbirimizden izin istememize hiç gerek yok. Ben ağustos böcekleri için savaşmış tarzanım sizin sevişmenize mi ses çıkarıcam fakat ortalığı dağıtmayın, lüdven!
Pazartesi nihayet ofiste asayiş turlarına çıktığımda camın önünde dallar falan gördüm. Hea, bir yerleşmeniz eksikti, dedim. Fakat dağınık bırakmışlar. Ve pazartesi günü guguk muguk görmedim ben. Maybe it was just a one-night-stand.
*Ki, biliyorum guguk kuşları tek eşli canlılardır.
*Sözlükten adam kaldırdım sanmıştım, kaldıramamışım :'(
*Hayır olm sizinle alakası yok, sevgili okur, ya evet sen,  tamamen başka bir olay(dı) bu. Çok başka. Böhü.
*Çok çalışmam lazım çook.
*İlk defa birini gammazlamaya çalışırken aniden kişiyi kaldırma çalışmalarına kaydım yalnız, ya bu hormonlar hep... valla çok feci.
*Ayın ilgili günlerinde bedenim benimle dalga geçiyor. Her ay başka bir şey oluyor; uyku basmasıdır, aşırı duygusallaşmadır, sivilcelerdir, sinirdir, tembelliktir, tuhaf ağrılardır vsvsvsvs... bu ay böyle oldu. Bildiğin mart kedisi modu, fakat ... ya ağlıycam -ki azıttığım için ağladığımı da hiç hatırlamam , var mı böyle bi şey, ya bu ay çok kötü ya ühühühühüh- rahat bırakın lan beni!
*Bir şeyler daha diyecektim hatırlayamıyorum.
*Yanınızda bir üçüncü uyurken sevişmeyi denemeyin olm. Çogayıp.
*Ya da deneyin ya,  gençsiniz güzelsinizzzz.
*Tamamen hormonların suçu.
*Sonra da uyuyor taklidi falan.
*Geçen gün yine E5'te (yeni ismiyle D100'de) (düşünün hangi yıldayız daha) gidiyorum, aha dedim, bu plazaları yeni yapmışlar lan, oha.
Hakikaten oha ki ne oha, koskoca E5'e o kadar aşina olmak ki yeni plazaları tanımak. Ühühühühüh.
*E5, D100'den iyidir.
*Geçen yıl bu zamanlar bu ağustos böceklerini dibine bıraktığım çiçeğe o kadar çok su vermiştim ki, sularını saksısının altındaki tabağa salmıştı. Çürüyecek falan zannederken öyle güzel bir çiçek verdi ki anlatamam. Bu sene ise  su yerine ağustos böceği verdiğimden bildiğin küstü. Utanmadan çiçek bekliyorum ama yine ben ve evet yılda bir açıyor hanfendi.
*Çok ama çok Alpay Erdem'vari bir yazı oldu ama elimde değil. Kiii Alpay Erdem'i de çok ama çok severim. Bizim okulda fotograf  bölümünde ( ya da o cins bi bölümde işte) yüksek yapıyormuş galiba, duyunca ne mutlu olmuştum.
*Erdil Yaşaroğlu evlenecekmiş. Bu haberle birlikte aniden gözüme tatlı görünmeye başladı. Daha önce şebekti, şimdi karizmatik bir karikatüriste dönüştü. Ve karizmatik, olgun ve evli bir karikatüriste dönüştüğünde çekiciliği tavan yapacak zannımca. Böyle mi olacağıdı?
*Ya da yine hepsi hormonların suçu.
*Cumartesi akşamı Kadıköy ve hatta Beşiktaş'ta da hava çok güzeldi.
*Victoria da sizin olsun yeah.

15 Şubat 2010

Çok önemli bir mesele!

Çevrenizi korumanız gerekiyor sevgili okur, temalı yazı. Torbalar, geri dönüşüm bıdı bıdıları havada uçuşuyor.

Tarzan'ın var kendi çapında yürüttüğü çevre koruma bıdı bıdısı. Ofiste hiç çekinmeden terör estiriyorum. Başka herhangi bir konu için böyle terör estirmedim. Patronu bile payladığım oluyor; yine kaaaat bardaklarınızı çöpe atmışsınız, aşkolsun, o kadar geri dönüşüm kutusuna atın şu kağıtları diye uyarı yazdık(çöpkutusununüstüneuyarıyapıştırdım), cıkcıkcık! -kimkiminçöpübilirim-

O uyarıyı yapıştırdığım için bi tebrik bile almıştım payladığım patronumdan, ama patronum da en az benim kadar piskopatos olduğu için günün birinde; yea bu yemek artığı değmişleri biz bu kutuya atabiliyor muyuz, bi araştırı mısın, rapor istiyorum, dedi! Sie, dedim içimden, at sen bi şe olmaz, yüce tanrım neleri düşünüyorusun sen, İsa aşkına sadece işine bak ve skik kağıtları lanet olası geri dönüşüm kutusuna at, seni kahrolası pislik! Bir şey olacak olsa bir yıldır olurdu herhalde, devamlı kahveli gidiyor kağıt bardaklarınızkjlfdkjdsfakjldfkjdfsakljdsaf.

(sitenin adı bu la, benim torbam değil)

Gelelim asıl meseleye.
Buuu, kopan küresel ısınma fırtınası sonrası hepimize bir tarafımızdan dokunan çevreyi koruma hassasiyetinin bir sonucu olarak, plastik torba kullanımını olabildiğince azaltılması çalışmaları, biz sallamasak da (!?) devam ediyor. Geri dönüşümüymüş, bez /kağıt torba kullanımının artmasıymış falanz. Bir sonuç olarak misal Migros sanıyorum, benim torbalarımı çayıra salsanız en fazla iki-üç sene içinde yokoluyor, demiş mesela. Süresini sallamış olabilir. (kim?) (kim var olm orda?) (lan?!!) (cıyaaaaqiue!!!!)

Geri dönüşüm atılımı var, belediyeler kendi çaplarında yürütüyorlar. Kadıköy'ün var, zaman zaman arayıp hacı bizim kutuyu yine unuttunuz ama ya bühühüh, diye uyarmak durumunda kalıyorum. Höö Tarzaaaa'nım, hemen yolluyorum elemanı, diyecekler bi gün. Mng Kargo'nun geri dönüşüm kutuları var misal.

Facebook'ta yine arkadaşlarımın arkadaşlarının arkadaşlarının arkadaşlarını falan keserken, arada sırada sadece birilerini kesmek için orada bulunmayan (öyle olsunlar istiyorum) bazı yüce ruhlu şahsiyetlere de rastlıyorum, mutlu oluyorum, diyorum; hepimiz için hala bir şans var! Şimdie, onlardan birinin profilinden aşırdığım link gelsin.

Beztorbam var, torba yapmışlar. Belirtilenden farklı işler için de kullanılabilir, amaç; özellikle torbaları daha uzun süre kullanmak ve doğaya daha az plastik salmak. Torbalar şirin, ucuzlar da fakat şöyle bir şey olmuş; dişilere yönelik. Doğrudur gerçi, doğa ananın manamanah koyan elbette ultimate plastik torba salınımı ile dişiler!
Ama olsun, erkek piyasası da şık bir şeyler için ölebilir bence.

Yani, kağıtlarınızı ve geri dönüşebilen her şeyinizi ilgili kutulara atıyorsunuz ve dünya kurtuluyor. Allahım dinimiz süpaneke amin.
Dönüş!

12 Şubat 2010

Tekel Olayı No#3

-çok uzun oldu lan-

Direnişin, Tekel işçilerinin haklarını araması anlamı yanında toplumsal gelişim ve değişim açısından çok büyük umutlara vesile olduğundan bahsetmiştik.

İsteyince  baya baya cümle kuruyorum.  Hatta bu nota bu cümle yeter de artar bile.

Yıldırım Türker'in 8.02.2010 tarihli yazısında da bahsettiği, iyimser cepheyi daha çok gündeme getirmiştim. Her şey çok güzel olacak tandanslı bir kaç metin kopyalayıp yapıştırmış olabilirim. Sadece umut tandanslı yazılardı, ne bilelim, boş bi umut olarak yorumlanabilirdi. Ki, direniş başlı başına iyi bir şeydi ve olay hala yaşandığından varolan başka durumlar yorumlanmamıştı.

Türker'den gelsin şimdi.

"...Öncelikle, sokak eylemleriyle kendini gösteren, sergilenen dayanışmayla güçlenerek yükselen bir direnişin böylesine güçlü bir toplumsal kabul görmüş olması çok önemli bir adımdır.

Sendikaların, siyasi partilerin, çeşitli çekiş gücü kuvvetli aktörlerin ötesinde işçinin kararlılıkla bu mücadelenin öznesi olma konusunda epeyi yol kat ettiğini de görmek gerek.
Sol, kendi dışında örgütlenen bu eylemden çok sonuç çıkarabilir. Sendikalar da.
Nitekim sendika içi siyasetin güçleneceğini ummak büyük hayalperestlik olmaz.
Ama en önemlisi, AKP hükümetinin erkenden şişip rafa kaldırdığı
‘demokratik açılım’ konusunda Tekel işçilerinin örnek alınası bir durum yarattığıdır.
Türkiye’nin dört bir yöresinden gelen çeşitli dünya hali ve konumundan direnişçiler, bir arada bu toplumun üşüyen ellerini nefesleriyle ısıtıyor. Birbirlerini tanıyorlar. Birbirlerine dillerini emanet ediyorlar. Aydınlı işçiyle Batmanlı işçi birlikte yükseltiyorlar seslerini. Bir arada duruyor, bir arada eyliyorlar.
Kürt işçiler, Kürtçe türkülerle kutluyor dayanışmayı. Türk işçiler, Türkçe türkülerle.
Açılım tehdidinin kışkırttığı milliyetçi müdahale memleketin halklarını birbirine kırdırmaya çalışırken milyonların direnişiyle, Kürt ile Türk, milliyetçiliğin deli gömleğinden soyunuyor.
Muktedirlere karşı hak mücadelesinde yan yana gelmenin mümkün olduğunu görüyorlar.
Binlerce işçi benzersiz bir deneyim yaşıyor. Emek eksenli bir siyasetin
öznesi olarak sıfırdan başlar gibi duruyorlar işte orada.

Bana en büyük heyecanı yaşatan, bu direnişte kadınların nasıl güçlü bir katılımla meydanları şenlendirdiği. Başörtülü kadınla, ‘laik’ kadının, Kürt ve Türk kadınlarının kol kola meydanları inletmesi, kutlu bir gelecek muştucusudur.

Bu direnişi örgütlü bir sınıf mücadelesi olarak görmek güç elbette. Sonuçta gasp edilen haklarının peşinde ortak bir dile sahip olmayan bir kitlenin direnişi söz konusu olan.
Ama bu direniş, her türlü direniş ve mücadele hevesi iğdiş edilmiş işçi sınıfının ve genelde Türkiye halklarının güçlü bir dayanışma hattı oluşturabilmesi için önemli bir ilk adım olabilir.

Tekel işçilerinin mücadelesine, hangi saikle olursa olsun verilen destek, sokaklara çıkmayı meşrulaştırıyor her şeyden önce."

 Sonuç; dile getirdiğimiz umut o kadar da boş ve görmezden gelinebilecek bir umut olmayabilir. Misal ben daha çok, bir mucize olur da hükümetle işçi bir şekilde anlaşırsa biz bu görüntüleri rafa kaldırır mıyız, diye merak ediyordum/ediyorum hala.

Ki onu da göreceğiz.

Bi' de, bu yaklaşımın  Ece Temelkuran'ın yaklaşımı ile arasındaki fark;
Temelkuran daha sosyal bir gelecek imgesi yaratmıştı. Halk/işçi/sendika yeniden daha aktif olacak, Banu Avar'ın tabiriyle 'üzerimizdeki ölü toprağı' süpürülecekti.

Türker ise, olayın bir dönüm noktası olduğu konusunda hemfikir fakat daha sosyal bir gelecek imgesinden çok bugün sorun diye tanımladığımız konularda - misal demokratik açılım ve laik-türban kapışması- işçinin ortak hareket ettiğini belirtmiş. O sorunların çözümü konusunda bir ışık görmüş.

Ki ben,  son derece tarzanca yaklaşarak bunu bir ışık olarak görmüyorum. Bu gördüğümüz zaten, bahsi geçen sorunlara karşı toplumun genelinde varolan yaklaşımdı. Değil mi ama?

Misal, doğru, okul girişinde bir türban geyiği yaşıyoruz ama toplumun genelinde  'hakikaten' var mıydı bu problem Akp'den önce?
Önce 'Kürt sorunu' denilen ve sonrasında adı 'demokratik açılım'a dönen olay misal. Ki bence çok yönlü bir olaydır -terör, doğudaki aşiretlerin toplum + siyasiler üzerinde etkisi, doğudaki ekonomik problemler, Türkiye'nin ortadoğunun ağzında olması, sorunun büyük orta doğu planı ile bağlantısı iddiaları, Kürt ayrılıkçılarla tarihi ilişkiler-  ve Kürt-Türk kapışması diye basite indirgenemez/ indirgenmemelidir.
Ama indirgendi ve sorun diye önümüze koyuldu, diye düşünmüşümdür hep. 

Türker'den hareketle şu yorumu yapasım var; Tekel işçisinden  anlıyoruz ki  birkaç yıldır denenen kutuplaştırma çalışmaları pek işe yaramamış. Kopan kıyamet siyasiler arasında kalmış sanki. Bir bölümümüz bunu zaten biliyordu -ama siz İstanbul'daki rahat koltuklarınızdan ne anlarsınız, diyorlardı bize-, şimdi Tekel işçileri vesilesiyle ne olduğunu görmüş olduk/görmüş olalım istiyorum...

... diye düşündüm sabah sabah.

Tarzansal öpücük!

11 Şubat 2010

Haiti olayı

Şuuuu aşağıdaki restaurantlarda ilgili tarihlerde bir şeyler atıştırınca, ücretin bir bölümü Haiti'ye yardım olarak gidiyormuş.
Le Petit Note:
Mia-posta + haitikahramanları.org

8 Şubat 2010

Geri Dönmüşler! Skunk Anansie!

Skunk Anansie, Skin'in eski grubuydu.


Ve tekrar beraberler!

Feşın feşın diye nicesine sarıldım!

Şurada bir takım genç insanlar var.
Şimdi bu insanları gördükten sonra son dört seneme şöyle bir göz attım, durum hiç içaçıcı değil sevgili okur.

Bir bölümünüze aniden seslenme ihtiyacı duydum.
Yea, aranızda 18 yaşında ve bunalımlı olup da Tarzan'ın ördüğü bu sinsi ağa düşmüş olanınız varsa; olm ne bunalımı lan?! Bakın insanlar neler yapıyor!
Tabi onları görüp bunalımının daha da derinliklerine demirlememeniz gerekiyor bu arada.

Sanıyorum Türk moda blogcularının bir bölümünün ilham perileri lookbook'tan dünyanın dört bir yanına saçılıyorlar.
hımmmmzmzmzmz..
Yea evek evek, TR'dekiler yetmiyor bir de olayın kaynağına iniyorum. - sooo ulus ilişş-

Markalardan son haberler için ise şurası fena değil. Ayrıca bülten yollama aparatı da sözkonusu ki bünyemizin günlük "bugünmarkalarbizimiçineyapmış" ihtiyacını karşılar nitelikte.
gibbi.

İstanbul Moda Haftası'nı da kaçırdım bu arada sanıyorum.
Bi an yakalayacağım diye çok korktum ama.

7 Şubat 2010

seninle bir dakika mutlandırıyor ?! beniee

Tarzan kaçmış!!
Ehe, yok yaf kaçmamış, sakin, ahan da işte uslu uslu oturuyor bloğunda, bu saatte nasıl oturabiliyor, ya yazık böhühüh...
Kaçmak kafes tarzan deyince noktaları birleştirip Lost'tan Kate'in kafesinden kaçıp Sawyer'a verişine ulaşmam da ayrı şahane bir ayrıntı. Tarzan, aynı performansı senden bekliyorum bebeğim.

Beni çoktaaaaan unuttuğunu düşündüğüm Polonyalı çok taş bi kız arkadaş vardı. -Polishrocksbytheway-
Unutmamış.
Demek ki bende feci iş var. Oha dedim, hatuna bak, ya gidip sevişsene sen ne Tarzan'ı?!
Nasıl göründüğünü biliyorum ama öyle değil jkjkldfljkfjklljkdlkjd.
Belki de gidip de ona yazmalıyım ben bu durumu...

Aklınızda olsun 02:00-05:00 arası içmesem de kafa olabilitem var. Otomatiğe bağlamak...
Bu aslında güzel bi şe. Vö tam olarak bu şekilde yaşanıyor.

Seninle bir dakika, demişken, devamında "mutlandırıyor", gibi ben de duyuyorum, şu an kafamın içinde-yaalıngötürünşunulüdvenama- fekkat şimdi bi düşünce tekrar,  muhtemelen "umutlandıyor" denmiştir. Bi kaç yerde "mutlandırıyor" yazan danalar da var, canlarım, öpesim geldi.

Bi de 05:00'ten önce yatmazsam lamaya dönüşüyorum.
Şaşkın İmparator var bu arada, yanlışlıkla büyülenip lamaya dönüşen bi imparatorun meaceraları dönüyordu.
Fakat Türkçe düblajlı daha komikti, çok acaip İngilizce de izledik aynı etkiyi yaratmadı.
Buggs Bunny'de olduğu gibi misal, ya da bana mı öyle geliyo.
Bi de uludagsozlukte sıçtırtma lamasına vardır..şfşlyahjksdjhdsadsjhdsjds

5 Şubat 2010

Türk işi...

Ya siz Türkler, siz Türkler, ah siz Türkler!!!

"After Rhils and FaBe's latest trip to İstanbul we thought it was time for a Turkish mix in the Laid Back Show..." diye girilerek bir liste hazırlanmış. Bu saatte çözemeyeceğim ama ben çözene kadar link olarak dursun.

http://dejenerator.tumblr.com/post/308549057/rhil-fabe-back-from-istanbul#disqus_thread

Bu arada tumblr iyi bi olaymış gibi.
Dejenerator da iyiymiş.


..vay gulüm...

teyzelerin gücü adına!

Tarzanımm, turuncu donlum, nassın bi'denem?
Yiiiiiha!
Aferin, hep aynı.


Geçen gün yine bir belediye otobüsünde bir teyzeye bir akıllı dana olarak yer verdim. Ve sonrasında o teyzenin yanındaki iki  başka teyzeyle birlikte önce dörtlüyü (oturmadan) ele geçirişini ve onunla kalmayıp karşı dörtlüye de seyirterek minik bir muhabbet imparatorluğu kuruşlarını (kuruluş, yayılma, yükselme dönemleri) izledim. Bi kısır eksikti. Ayaküstü altın günü forevır! Bir de anladım ki Alpay Erdem teyzelerden korkmak konusunda sonuna kadar haklı. Ele geçirebiliyorlar! Kiii, orta yaşlı falan da değildiler , bayaaaaa yaşlılardı ama üçü bir arada öyle bir gırgırşamataaltıngünü enerjisine sahipti ki, yolculuk uzun sürse bütün otobüsü fethetmete kalkabilirledi.

Neyse, sonra bir tanesi indi, otobüs biraz kalabalıklaşınca  dörtlü-ötesi ilişkilerde aksama  falan oldu (duraksama dönemi) . Sonra can sıkıntısından dağıldılar.

Bu arada normal belediye otobüsleri, iki katlılara göre çok daha eğlenceli mekanlar.
Olaylar hiç bitmiyor.

Bir de, seksten skandal olmaz sanıyorum.
Bir de, bu geçen fırtınalı günlerde  tam şemsiyeyi açarken, let the war beginsssssss!, diye içimden kara-yağmura meydan okududuğumu hatırlıyorum. Öyle çıkış yapınca ıslanmıyorsunuz.
Ama kar suyu fena şey.

3 Şubat 2010

Lan!

Burada, makinasını iki dakika sonra fotoğraf çekmeye kurup, tüm hızıyla koşmaya başlayan amcamızın maceraları var.

Daha çok Rotterdam'da  koşmuş.

Biloğun bir tarafında, bilogdan alınan gazla aynı işi tekrarlayan başka amcalar ve teyzeler de gözlenebilir. 

1 Şubat 2010

Cansın! - Max Sauco

Rus fotoğrafçı.
Yine fotoğraf, yine bir takım nü çalışmalar, dijital manipülasyonlar ve daha niceleri...

Devianart'ta yayınladığı röportajında en sevdiği çalışmalarından biri olarak El's Mother'ı belirtmiş. Katılmadan edemedim.


 Genelde fazla erkek belirmiyor çalışmalarınızda, nideng, diye de sormuşlar aynı  röportajda. Çünkü nadiren erkek modellerim oluyor diye cevaplamış ve eklemiş; zaten ben model davet etmiyorum, kendileri geliyorlar ve genelde ilk defa poz veriyor oluyorlar...(bir de) tuhaf gelecek ama çekimden sonra bir daha hiç görüştüğümüz olmuyor...
E, iyiymiş...

 

  Buuu, modellerin kendilerinin gelmesi ve sonrasında bir daha görüşmemeleri ve hatta fotoğrafların son hallerini bile görmemeleri bana "soo Russian" geldi okur. 
 Nedennnnn, diye mütemadiyen sordurturlar/dı.
 Kuzey insanları...
                               
      

  
Sitesi için bi tık.
Devianart sayfası için başka bi tık.
Ve, olur da sitesine damlarsanız diye söylüyorum; evet resimlerdeki çocuk kendi oğlu. Arada sırada kendisine de rastlayabilirsiniz. Rahat insan.
________________
Lö bitte note:
Söylemeden edemeyeceğim.
Amcamın galerileri sırasıyla ntvmsnbc, milliyet ve gazetevatan'da belirdi aslında.