Tarzancam daha iyidir...

31 Ekim 2009

Hüzünlü Bir Olay

Camın önünde ağustos böceği ölüsü buldum, böhüehahöaö...

Yalnız bağladığım linki okudum da bir, ölü taklidi yapabiliyorlarmış... Lan!

Gülşah süper bi kız!

Dışarısı ne muhteşem bir şekilde berbat anlatamam hea.

Böyle havalarda kalorifer yanı bilgisayar zevki, bi bardak bir şeyler ve okunacak zıvırlar...

Burada, 2007'de yayınlanmaya başlamış bir  hikayenin ilk bölümü var. Vakit geçirin, hayallere dalın...

Bugün son bölümünü okudum da ne tuhaf yerlere gidiyo hikaye inanamazsınız hea. Bu ne lan, dedim, bayağıdır demiyordum.

Olsun ama, elemanın Türkçesini seviyorum hakikaten.

yeni şeyler #3 -bunu biliyor ol!-

Sibelius.

Blue Jean vardı  ve hala var, zamanında yine öylesine bi cd vermişti ve içinden demo sibelius çıkmıştı ve tanışmış olduk. O gün bu gündür kafamda böyle bir sibelllllliuss... sibeeliiusss...

Kendisi bir  kompozisyon programı. Okullarda da kullanıyorlamış.

Nota bilmeyen bir kompozitor olarak artık tık tık tık bir şekilde ilk konçertomu yazmayı kafaya koydum ben!

Mütemadiyen zıvanadan çıkıyorum.

30 Ekim 2009

Mualla Kuralları #15

Karşındaki bir insansa, fazla düşünmeyeceksin. Olur öyle bazen...

Sıradakiii...

yeni şeyler #2

Ulus. iliş. öğrencileri! Heey! Nasılsınız?

Özledim oğlum sizie!

Ki bu linki zaten biliyor olmanız lazım ama ben kaçırmışım içmekten-gezmekten diyeniniz varsa, sizlere gelsin;

Stradigma. Strateji-analiz. Yalnız ne kadar da böyle, kuul diyeceğim demek istemiyorum, karizmatik de demiyeceğim, entelvari bir ismi var derginin...


kuul deseymişim, puha.

olanlar -2-

Kendinizi tanımak için fazla vaktiniz yok!

Fazla şansınız da yok.

20'li yaşlarda beyindeki gri hücre üretimi yavaşlamaya başlıyormuş. Yani 20'li yaşlarda bir şeyleri çözdünüz, çözdünüz... çözemediniz; sonra daha fazla vaktinizi ve enerjinizi ve belki  her şeyinizi alacak...mış.

O yüzden, ben ne yapıyorum, diye sormak, hala 20'li yaşlarınızdaysanız...

Ben ne yapıyorum derken, misal;

Ben bu insanlara  ne/neden bunu  yapıyorum?
Ben kendime  ne/neden bunu  yapıyorum?

Paranoyaklık kısmen iyidir; her şey düzgün ve mükemmel görünüyorsa,  o zaman düşünecek bir şey yok, diyebilirsiniz.

Ama 20'li yaşlarda hiç bir şey mükemmel değildir ve de olamaz!

20'li yaşlar... kendiniz... düşünün!

29 Ekim 2009

olanlar

Yavru Tarzan mutsuz!

19 Ekim 2009

Mualla kuralları #11

Kontaklar iyi şeylerdir, lazım olmazzz, diye ağzınızı yaya yaya kontağınızı silmeden önce iki kez düşünün.

Lazım olur!

merry christmas

merry'nin iki anlamı varmış;

1- mutlu.
2 -sarhoş.


Kalabalık bir grup İngiliz yılbaşında toplarlanırsa hem mutlu, hem dinen vazifeler falan eyvallah hem de hazır buluşmuşken güzelleşelem olayından dolayı otomatik sarhoş oluyrlarmış. Kelimenin tüm anlamları hallolmuş oluyormuş böylelikle.

Yine bigün Noel arifesi;

Biz genç Türkler, Hristiyan arkadaşlara, ya olm Noel Baba'nın mezarı Antalya'daymış, yaa, yaa, deme gafletinde bulunduk. Aklımızca turist çekeceğidik... kafamıza sçabilirsiniz; adamlar soğudular lan bizden resmen.

İnanmıyorlar öldüğüne, çok ciddiyim.

Yeni Yıl Şarkısı;

Yeni yıl yeni yıl yeni yıl yeni yıl 
Bizlere mutlu olsun!
Yeni yıl yeni yıl yeni yıl yeni yıl
Sizlere kutlu olsun!

Mutlu olsun insalar!
Mutlu olsun tüm evren!
Mutlus olsun insanlar!
Mutlu olsun tüm evren!
Yeni yılda hep birlikte,
Yeni yılda hey hey!
Yeni yılda hep birlikte,
Yeni yılda hey hey!

 Yeni yıl yeni yıl yeni yıl yeni yıl

Bizlere mutlu olsun!
Yeni yıl yeni yıl yeni yıl yeni yıl
Sizlere kutlu olsun!

13 Ekim 2009

Bu ülkeyi kim kurtaracak?

Dicle Koğacıoğlu intihar etti. Boğaz köprüsünden kendini bırakıverdi.


Gazetelerde, yine bir öğretim görevlisi intihar etti, diye okuduk. Bugün Radikal'de, kendisininin dostu Leyla Pervizat şu makaleyi yazmış.





Leyla Hanım, dinlerin ve toplumların intiharı nasıl karşıladıklarını ve insanların nelere tepki olarak intiharı seçtiklerini kısaca özetleyip Dicle Hoca'nın intihar nedenlerini açıklamaya çalışmış. Dicle Hoca özellikle kadınlar temelinde aile içi şiddet- namus cinayetleri konusunda çalışıyormuş. Gördükleri ağır gelmiş.


Durumun daha da acı tarafı ve benim dikkatimi çeken asıl mesele; Dicle Hoca'nın destek almayışı/ alamayışı.


Leyla Hanım'ın makalesinden hareketle; özellikle ABD'de eğer şiddete yönelik çalışmalar yapıyorsanız psikolojik destek almanız şart. Bir düşününce, mantıken; gerekli.


Bizde yok, demiş Leyla Hanım.
Biz zaten ne öğretmenimizin ne öğretim görevlimizin ne bilim adamımızın arkasında durabiliyoruz.
Ve bu yeni bir şey de değil.


Toplumsal Tarih'in son sayısında Nuran Yıldırım, çocuk cerrahisi ve ortopedinin Türkiye'deki kurucusu Dr. Akif Şakir Şakar'ın hikayesini anlatmış. Şakar hem 40'lı yılların yaşam şartlarıyla hem kendi uzmanlık alanını 'kırıkçı-çıkıkçı ' diye nitelendiren zihniyetle kapışmış. Şakar'ın şu sözü, mücadelesinin ne kadar çetin geçtiğini açıklar nitelikte;


"Ben enerjimin %85'ini şahsıma ve kliniğe yönelen çiftelere karşı harcadım. %15'i ile de ilim yaptım. Isırganı çok olan memleketlerde ilim adamı daima böyledir; hayat törpüsü..."


Dr. Şakar'ın farkı, savaşçı olmasındaydı.


Kliniğini istiyordu ve aldı da.
Çapa'daki kliniğin inşaatını izlerken zafer gözyaşı dökerken biliyordu ki kazanmıştı.
O kazanmıştı, ortopedistler kazanmıştı, Türkiye kazanmıştı.


Dicle Hoca savaşçı değildi, olması gerekiyordu da demiyorum. Ya da devlet bilim adamını görsün artık, halk bilim adamlarına saygı duysun, edebiyatı da hepimizin bildiği gibi işe yaramıyor.


Bizim aslında bilim adamlarını koruyacak savaşçılara ya da savaşçı bilim adamlarına ihtiyacımız var.


Tarihin her devrinde, bilim zar zor ilerler, ön yargıları ve bir takım kanuni kısıtlamaları güç bela aşıp yolunda gider. Önce birileri ( savaşçılar) tüm bu engellere göğüs gerer, yolu açar, çalışma şartlarını rahatlatır. Arkadan gelenler aynı yoldan ilerleyip yeni kısıtlamalarla karşılaşana kadar devam ederler.


Benim bugün gördüğüm bu savaşçıların eksikliği. Bilim adamının işini, toplumun kolaylaştırması her zaman mümkün değildir. Devlet, işine ve yönetim politikalarına uygun gelirse bilimadamını destekleyebilir/desteklemeyebilir. Geriye kalan; bu savaşçı aydınlar.


Başka ülkede daha mı iyi şartlar? Başka yerlerde daha mı iyi yapılıyor? Neden barada yapılmıyor? Birinin bu soruları sorması lazım.


Bürokratik engeller... kağıtlar... yasalar... insanlar.
Şakar enerjisinin %85'ni bunlara harcamıştı.


Birileri enerjisini bunlara harcamadı, çalışma şartları için savaşılmadı, çok alakasız gibi gelecek ama bir hoca intihara gitti.


Leyla Hanım'ın makalesinde şuydu beni geren, belki üzerinde çok durmadığı/duramadığı; destek alsa olmazdı.


Ya da belki, yine böyle olurdu, destek her zaman çözüm olmayabilir ama bizim sistemdeki savaşçı aydın eksiğinin bu olayın buraya gelmesinde minik de olsa bir katkısı olduğunu düşünüyorum.


Sadece bu olay için de değil, pek çok olay için aynısı sözkonusu olabilir.


Yavru Tarzan sundu, efendim, afiyetle.

12 Ekim 2009

Mualla Kuralları #7

-Öyle her şeyi düzgün yapan biri olmayın olm! Sonra herkes sizden her şeyi düzgün bekler, en ufak bir hatanızda şamaroğlanı olursunuz, dünyea o kadar da ciddi bi yer değil!  Bazı işleri dolambaçlı halledin; karışık yapın,  anlamaya çalışsınlar, peşinizde dolaşsınlar, uğraşsınlar, gel-git olsun, maksat ayak alışsın!

Misal; e-posta atın, cevap versin, kasten geç cevap verin ya da vermeyin mınakoim!
Göster ama verme şiarını hayatın her aşamasında uygulayın! Misal; bir şeylerle alakalı kural sayıyor olun ama ya sayılarını karıştırın ya en başta söylenecek şeyi en son söyleyin, söylüyormuş gibi yapın  ama söylemeyin! Sonra söyleyin... eheheh.

Bu kuralı hassas bir ölçüyle uygulayın, zemin çizilebilir, cila kaldırmayabilir...

Bostancı Laneti

Kadim kaynaklara göre yüce güçler tarafından Bostancı trafiğine okunmuş. Deniz otobüsü, tern, otobüs, minibüs, sarı minibüsler ... şehrin dört bir yanına ulşaım imkanı muhteşem fekkat gel gör ki D100'de, minibüs yolunda ve sahil yolunda, ne zaman Bostancı mevkiine denk gelseniz sizi bekleyen bir trafik! Anadolu, Avrupa'ya akamasın ya da he zaman en az onbeş dakika rötarlı aksın, diye özellikle oraya monte edilmiş. Ve tüm yollara özene bezene işlenmiş bir lanet! Kaçışınız yok. Bulaşacaksınız!

Mualla Kuralları #1

Mualla, hayatıma girdiğinden beri her şey çok daha güzel gidiyor.


Kendisinin bir takım durumlar için kullandığı bir takım kuralları mevcut, gün be gün yazalım okurların hayatı şenlensin dedik.


- sen nasılsın, diye sormaya tenezzül bile etme. Sana nasıl olduğunu soruyorsa it gibi iyi vaziyettedir zaten domuz! İyisindir sen, falan de.


...nezaket mi? o da ne?

10 Ekim 2009

yeni şeyler #1

And Mag, diye bir dergi var.

-link geç açılabilir, siz bu yazıyı okuyup bitirene kadar açılır ama-


Shop and miles kullanıcılarının kapısına kadar beleşe geliyor fekkat o kadar güzel bir şey ki shop and miles kullanmasanız da satın almanız mümkün.


Temelde bir seyahat dergisi olur kendileri. Fakat bunun yanısıra alışveriş, son moda alışkanlıklar falan...
Kapaklarında kolaj çalışmaları görüyorum genelde ki sırf bu nedenle kolaja olan aşkım depreşti.
Gezilecek görülecek yerler konusunda butik otel önerileri fevkalade. Her şeyin ötesinde fotoğrafçılık anlayışınıza yeni bir açı kazandırabilir nitekim dergi boyunca çekimlerde kalite neredeyse hep aynı çizgide kalıyor. Otel dekorasyonlarına ilgi duyanlar için de muhteşem olaylar dönüyor dergide.


Fevkalade-kalite-muhteşem... son derece tırt da çıkabilir gibi bir hava yarattım ama hakikaten çok seviyorum, tapıyorum. Patrona düşmese haberim bile olmayacaktı, bazen patronu seviyor gibi oluyorum.

8 Ekim 2009

tarz meselesi

Mühendis olması beklenen kişi kardeşim ama  kendisinin yeni defterinin tellerini -telgrafın tellerine- çok zkik diye tamir etmeye kalkıp sonra başka bir defterin telini bahsi geçen zkik telli deftere yeniden monte eden kişi ; ben.

Edelelerine kuvvet, goççum benim; ben bunu hakediyorum.


... ben de diyorum bu tarzan neerden geldi aklıma.

Su mu? Hiç işim olmaz. Onun içinde balıklar sevişiyor be!

Yukardaki lafı  W.C. Fields söylemiş.


Ben de, son zamanlarda insanlara şunları söyledim;


-Tarih okuyacağım.
-Polimer kilden fetiş objeler yapıp satacağım.
-Sahne ve kostüm tasarımı okuyacağım.
-Patron, ben işi bırakmaya karar verdim.
-Yok bırakmıyorum vazgeçtim.
-Polyester biblo yapıp satacağım.
-Diniyle pek ilgilenemedim ama İsa iyi gibi...!
-Paintball oynamak istiyorum, hemi de çok!


Ama daha güzelleri var;  şu linkte ve şu linkte çok güzel anlar vadediliyor. Biri 49, öbürü 19 yaşında.





7 Ekim 2009

Aha beleşe dergi buldum...

... ama  en güzellerini o kadar da beleşe bulamadım.

Fakat bulduklarımın da durumu hiç fena değil açıkçası.

Biliyorum can, kendini geliştirmek, daha çok okuyup yazmak ve farklı mecralara kanatlanıp akmak istorsun. Renkli, cıvır cıvır, hem eğleneyim hem öğreneyim, ilkokul çocuğu ayakları...

Ben seni gördüm bebek!

Yavru Tarzan'dan  koskocaman bir halk hizmeti daha geldi; emecmua, güzel bir dergi sitesi, hem dergilerin renkli dünyasına kısa bir bakış, hem üyelik olanağı açıyor. Üyelik olanakları iki şekilde; sadece internet üyeliği, yani eve dergi yollamıyor, derginin tamamını bilgisayardan okuyorsun;  diğeri ise bildiğimiz geleneksel abonelik, eve dergi postalamalar... yeni dergi kokusu... kuşe kağıt hissiyatı...

Fiyatlar gayet güzel. Yelpaze; akademik konulardan gelinliğe kadar... Takdir ettim.

zkik vaziyet

Şu an bloğum o kadar saçma bir vaziyette ki anlatamam... yeni modüller ekleyeyim dedim, ekleyemeseymişim...
yavri tarzan... zk gibin dşşk gibin bir şe, yazmaya karar vereceğim neredeyse şu an gördüğünüz slogan yerine. Acil harekete geçmem lazım ama takatim yok.


Bir şey anlatacaktım ben , hah!
Bloğun sağını solunu yontayım derken iyice zıvanadan çıkıp hayatında bir iki kere imleciyle html  kutularına dokunmuş biri olarak bu saat yerine yazdığım başka şeyleri html üzerinden düzeltecektim!  Sonra ya ne işim olur htmleyle dedim, iyi ki demişim. Sonra "düzenle" denen olayı keşfettim. aydınlandım resmen.


Bunların hiç biri sizi ilgilendirmiyor, size ben azıcık bilgi vereyim, gelin hacılar, halooo!


gereksiz bilgiler , tam da konuyla alakalı olarak birbirinden gereksizmiş gibi görünen binlerce ve hatta onbinlerce bilgiyi içinde bulunduran bir şahane bir... şahane bir şey. kafanız mı dağılmıyor? sevgilinizden mi ayrılamıyosunuz? rejim sıkıntısı mı var bünyenizde? ne olacak bu fenerin hali mi diyeceğim sekizde sekiz biraz fazla olmadı mı hakikaten beyler! lan!


getirmeyin beni oraya, bir düşündüm de, şahane bir uyarıymış.


dedim ve aklıma alpay erdem geldi. şimdilerde onun "ben" köşesi gibi takılan çok adam varmış gibi geliyor. ben de zaman zaman aha alpay erdem gibi mi yaptım hehey, derken bulmuyorum değil kendimi.


zaten, kendinden bahsederek bir sürü adamı eğlendiren bir bu süper insan bir de ersin karabulut bir de bay j . bir de bir de  kimbilir başka kimler vardır değil mi sayın okur?


'zkik vaziyet'ten nasıl da 'sayın okur'a böyle kaymak gibi bir geçiş... itiraf edin elim çok hafif. hiç acıtmadım ama değil mi?


mühim bilgi:
alpay erdem'in kendi sayfasını da ekleyebilirdim ama açılmadı. hakikaten açılmadı. çok istedim ama. :)


ya konuyu bağlamıyor muyum hasta oluyorum kendime, neyse işte bu yaşam karmaşasının tam ortasında kendinizi bir, ya okuyayım da şaşırayım köşesinde mi bulmak istiyorsunuz; gereksiz bilgiler orada! yukarda kaldı ama orada!


oh, tarzan. cansın hea.

4 Ekim 2009

Satış Yapıyorum

Yavru Tarzan iddia edecek, rahat, hazır ol!


Ofiste bi elemanın masasında buldum önce, böyle kırmızı renkli, cıvır bir kitap idi. Ben bunu yutarım bebeğim diyerek, poşetleyip çantama attım. Poşetledim evet, hiç bir şeye saygım yoktur kitaplara olduğu kadar!


Kirlenmesin, emanet, oy!


Bi sözlük toplaşkasına teşrif ettim, konu " son okuduğunuz kitaplar" gibi ne idüğü belirsiz bir konuya gelmişti ki cevabı çatadanak yapıştırmakta bir sakınca görmedim; Satışın Küçük Kırmızı Kitabı.
Biri kalktı hell yeah, dedi ki kitabın zaten almış başını yürümüş gitmiş bir şana şöhrete sahip olduğunu  böylelikle anlamış oldum. Belki de onu Yavru Tarzan'da afişe etmek, bilemiyorummm...


Neyse, aynı gün otobüste, ya bari şu şanlı şöhretli emanet cıvır kitabımı açayım da okuyayım da bi havam olsun falan derken açtım okuyorum. Derken yola dalmış hayaler alemine teftişe çıkmışım. Yanıma sonradan damlamış olan tanımadığım insan yavrusu, ya pardon bi bakabilir miyim diye hamlede bulundu.


Buyur canım, dedim.


Meğer kitabın böyle bi köpek etkisi de varmış. Olur ya ay ne şirin diye seven insanlara hafiften yazılmalar fantazisi... Kitabı inceleyen insan yavrusunu, cinsel açıdan çekiciyse  şatışın incelikleri konusundan girmek ve yola devam etmek?! Kim bilir?


Olayım bu değildi ama.


Yazar Jeffery Gitomer çok akıcı bir dile sahip. Kitabın başında da belirtmiş, ben bu kitabı yazdım ve bir sürü gereksiz şeyden de arındırıp sizi boşuboşuna bir yığın alakasız şey okutmaktan da kurtardım, diye. Hadi canım, dedim okurken ama sonradan insan anlıyor sayın Gitomer haklı. Satış mı yapamıyorsunuz? Yeni bir yaklaşıma mı ihtiyacınız var? Hadi yeni yaklaşımı algıladınız diyelim, uygulamada mı patlıyorsunuz, işte sizin kitabınız bu!
Gragikler falan da hoş, kitap hafif ve çok büyük değil. Bir kaç defa okunması gerekebilir de kapağı sanıyorum iki kat yapılmış, katlar ayrılmaya meğilli gibi, oturup ayrılan köşelerini bebek poposu temizlermişçesine bir şefkatle yapıştırdım. Kitap onarırım!


Satıcı değilseniz ve kendinizi satışın ortasında bulduysanız da yardımcı olacaktır, diye yine yazmış kitabın başlarında ki bizim jenerasyonun başına gelen daha çok bu olduğundan, iyi olabilir siz yeni nesil satış temsilcileri içün.


Gitomer'in kendi sitesi bu noktada ve kitapla daha iyi gidiyor. Leziz.


Bilmem farkettiniz mi, hep kitabın başından bahsettim. Acaba neden? Ahah.

fuck buddy olayı

Ulu bilge kişilerin kadim kaynaklarında belirttiklerine göre felsefesinin temelinde "commitment problem" yani siz Türkler nasıl der, bağlılık problemi -oyşh-yatmaktaymış. Kayıylarda, hacı ben bağlanamıyorum, ben çakar-kaçar ehe ehe, şeklinde  konuşma baloncuğu olduğu bile iddia ediliyor.

En güzeli zkerim böyle aşkın ızdırabını, şeklinde tavır almak... denendi, onaylandı.

senede bir ...

Yeniden yazmak için neden 4 Ekim 2009'u bekledim?

Kral kelebekleriyle çok meşguldüm nitekim.
Ya da keşke öyle olsaydı. Eğlenirdim la.
National  Geographic'in geçen sen verdiği takvimde, ekimde kral kelebekleri resmi var. Bulamadım resmi lanet olsun. Neyse, tesadüfen yakaladığım birinci yılımı huzurunuzda kutluyorum, aha işte bu da disko topumuz;

 Topumuza gelsin;

çevrimiçi galeri

Oyh, evet! Hani, la bi' şe' olsa da hem zaman geçirsem hem sanat dallarında oradan oraya atlasam diyebilmeyi başaran bızırcanlar içün; bir boş zaman çevirgeci olarak çevrimiçi bir galeri; galerInternet, tam olarak şu noktada.

shcwepps'in kısa film sitesi gibi düşünün fakat galeri... Sergiler belirli zaman aralıklarında sunuma açık, genelde Türk sanatçılara rastlıyorum.

Ben boş bir zaman çevirgeci olarak doğru düzgün bir porno sitesi istiyorum artık mı diyorsunuz? Yahoo answers da size gelsin, heha...