Tarzancam daha iyidir...

30 Aralık 2009

Yeni Şeyler! - Semi Precious Weapons - onlar sizi bulur!

Bu adamlar, Lady Gaga'nın son dönemlerdeki konserlerinde açılış grubu olarak çıkıp havayı ısıtıyorlarmış.



Buuu kızgın kedicik havası... topuklu ayakkabılar...  bir videosunda solist Justin'in kalçalarını titrettiğine bile şahit oldummmmm....

Şimdi internetten rahat rahat çıkabilirim.

Vaktinde Gelsin Laneti

Gelsin gelsin ljkfkfsljfk!

Kadim kaynaklara göre henüz çocukken Yavru Tarzan'a zıpır bir komşu teyze tarafından okunmuş lanet. Böylelikle Yavru Tarzan hiç bir buluşmaya, işe, okula, trene, otobüse ve gelip-gidebilen başka şeylere geç kalmadı. Hiçbir şekilde geç kalmıyor. Lanetli. Hep vaktinde geldiğinden  paso bekleyen zıvır oluyor. Bu bekletilme meselesi lanetin açık ucu. Doğanın bir gazabı.

Komşu teyzelerin de zıpırı fena olur hakikaten.
Tanrı korusun!

28 Aralık 2009

Ortamların Adamı Olmanın Faydaları

Şimdi de bir iş dergisinin, sosyalleşin la, diye bağırdığına tanık olalım.

Şurada, ortamların adamı Mark'ın; ofisin inekleriyle rekabete girmeden, daha çok öğle yemeği düzenleyerek ve herkesle muhabbet halinde olarak muhtelif rakiplerini solda bırakıp kısa sürede şirkette zirveye oynadığını anlatan bir makale var.

Afiyetle...

Fakat ?!

Sözlükler dünyasında yeni bir çağ başladı sanıyorum.

inci sözlük

27 Aralık 2009

Dün geceden artakalan başka tarzanlar!

"(215): Eating hibachi. The chef is squirting sake into my mouth with a ketchup bottle. Happened twice, more to come. "


Şuradalar!

Gezinelim!

Sanal gezinti dediğimiz bir olay var ki sanıyorum  en güzeli google maps bünyesinde döneni.
Özet geçmek gerekirse, gerekiyor, google maps'te daha çok Batı Avrupa ve Amerika'ya daldığınızda, sadece sarı renkli yollara köşede göreceğiniz sarı adamı bırakınca panoramik ötesi yol görüntüleri elde edebiliyorsunuz.
Hımmm, diyebilin can!

Bu panoramik-360-görüntü olayından sanıyorum ilk defa biz TR'de Topkapı Sarayı için sonuç aldık. Harem Dairesi panoramik görüntülerinin pek bir sevilmesi ile  linkinin bilimum paylaşım sitelerinde dağıtıltığına şahit olmuştuk. Olduk olduk. Bu meseleye değinmemin nedeni Turizm Bakanlığı'nın sayfasında Topkapı dahil olmak üzere daha başka müze, cami, kilise, saray ve o tip güzel yerlerin 360 derece bidibidisine ulaşılabiliyor olması.

Çok fazla seçenek yok, bazılarına sanal gezinti diye tıkladığınızda windows media player oynamaya başlıyor ama windows oynamazsa kültürel açıdan birazcık etkileşmenize imkan verebilir bir uygulama sözkonusu.
360tr.com 'dan daha iyi sonuçlar alınabiler.

Ya aslında bundan iki-üç sene önce bakanlığın biz erasmus öğrencilerinin eline tutuşturduğu hakikaten güzel broşürlere ve TR kültür mirasları haritasına (ülkenin dört bir yanındaki tamam evet camiler ama bunun yanı sıra kiliseler, hanlar, hamamlar, kümbetler vs'ye dokundurulmuştu) ulaşmak istedim. Fakat yoklar! O kadar broşür-harita düzenlemek için kasın fakat siteye koymayın. Efferim bakanlık!

Tabii en güzeli gidip canlı görmek

Azgezmiş var.
Bir gezi ve fotoğraf sitesi şeklinde kendini konumlamış.
Fotograf sergileri-eğitimler ve yurtiçi-dışı gezi notları şeklinde.
Zaman zaman kendi aralarında toplanıp fotograf-gezi turu düzenlediklerine de şahit oldum.
Vış.

avatarımı 5 dakika içinde hazır istiyorum!

Öf, daha fazla dayanamayacağım.

Bir kasa Efes ayarladım, Pandora'ya geçiyorum ben!

k‹ìy›‹ev›ame ulte Eywa nga-hu , canlar!
See you again, and may Eywa be with you

25 Aralık 2009

Yılın Eni

Radyo Eksen anket'e girişmiş.

Oylama sonunda her kategorinin birincisini bilen 50. ve 100. dinleyicilerie albüm hediye edilecekmiş.
Hımmzz... bence en iyi video dalında zorlamaya değebilirrr...

23 Aralık 2009

Alkışlar gelsin!

Yavru Tarzan bugün bunu alkışladı!

Bir de, kıyafet kanunundaki değişiklikleri daha da seksiee giyinerek protesto eden Fransız gençliğini alkışladı.

Fakat artık gazetevatan okumicam.
Bir ara "bisikletine tecavüz etti" tipi ( tipi diyorum ama vardı böyle bir haberi hakikaten) haberleri vardı, ahahaha derken derken bir gün (bir gün bir gün bir çooocuk...) bir baktık bağımlı olmuşuk... sanki gazetevatansız gün böyle bir eksik.. sanki bir şeyler yerine oturmamış...  

Bilemiyorum... 
Bu gidişata artık bir dur denmeli!
Lan!

21 Aralık 2009

Aylak Adam 50 Yaşında!

Yine edebiyatçılara bir takım haberler daze daze toplandı. 

Tutunamayanlar'a ilham veren efsanevi kitap Aylak Adam, bu yıl 50. yaşını kutluyor(muş).Yapı Kredi Yayınları ise bunun şerefine 3000 adetlik özel bir baskı yapmış ve bu baskıları numaralandırmış.

Son derece yüzsüz bir  şekilde, nedennn bu özel baskıya şöyle adam gibi bir önsöz yazılmadı acaba, sayın YKY, diye sormak istiyorum ama biliyorum ki sadece 50. yılının hatırlanması/hatırlatılması ve sertkapak-süper kağıt-3000'e kadar sayma şeklinde bir organizasyona girişilmesi bile önemli bir şey olsa gerek, normalde.

Ama ünlü bir isimden güzel bir önsöz? Romanın, Türk yazını içün önemi ve anlamını belirten şöyle 2-3 sayfalık? Hıa?

Dallarrrr... dallarrr...

Bir arkadaşım 85 basımını buldum ben bu kitabın heheha, dediğinden gaza gelip aşkım Kadıköy'de bildiğim sahaflara damladım.(halbuki hepsine damlamamıştı... yavru tarzan acaba nedennn yalan söyledi?)

Yusuf Atılgan da arada (şimdilik iki tane saydım gerçi) böyle parantezler açmış; karakteri kendisiyle çelişmiş, o da ' sayın okur, valla ben de merakla izliyorummmm'a getirmiş... Karakterlerine böyle bulaşması nasıl hoşuma gidiyor anlatamam. 
Genel olarak akıcı bir Türkçe, merakla izlenen hikayeler, son derece gerçek karakterler ('yapacam' diyorlar), üstelik mekan da Taksim ve civarı. Mis.

Sahaflara dalmıştım ya, sonra sıkıldım. (halbuki sadece yorulmuştu, yavru tarzan yine yalan söylüyor, artık burada kensine olan güvenimiz kırıldı) Öğrenciyken güzeldi, hepsini bilirdim (bak yine!). Gideyim de Alkım'a bayılayım bare, diyerek Rıhtım'a doğru vıjjt...

Ve elime verdiler... bu özel baskıyı.
Neyse, dedim, özel bir kitap okuyacağız bari dadını çıkara çıkara bir okuma keyfi yaşayalım, sert kapak-süper kağıt ve numarası(2464) ile birlikte.

Bu arada, aynı gün kıyıdan karabatak-martı-serçe besleme şerefine nail oldum, bence dünyanın en güzel işlerinden biri bu kuşları cıyak cıyak birbirine sokmak (serçeler de cıyaklasın. amin.). Vahşice bir hazzz.

Serçe dedim de, geçenlerde bahsettiğim o kuzey ülkesinde nehir kenarında ördeklere simit-zıvır atarken  serçeler bariz elime kadar gelip ekmeği kapar giderlerdi. Öyle cevval kuşlar. Bizimkiler tırsak. Ama  aynı cevvalite (cevvalite?!)  potansiyelinin bizimkilerde de varolduğuna gönülden inanıyorum.

Zbam!
Aylak Adam'ın 50. yaş günü herkese kutlu olsun! 

With best regards...

19 Aralık 2009

Yeni Yıl Hedesi No.2 - Kırmızı Don Alarmı!

Yılbaşı için Taksim planı olanlara kırmızı don alarmı!

Yılbaşında Taksim'e T-Box, Beyoğlu mağazasının oralardan, kırmızı don yağdıracakmış, diye duyum aldım.

Bir an için  gözümün önünde 2010'un ilk dakikalarında kırmızı don yağışı ve  çığlık çığlığa kapışan  Taksim Yılbaşı Ahalisi beliriverdi. Türkiye 2010'a böyle girdi, şeklinde manşetleri bile görür gibi oldum.

Fakat daha sonra kırmızı don yağışını öğleden sonra saat 2'ye aldıklarını acı içinde farkettim.

Her şey neredeyse mükemmeldi T-Box! Aha şu kadarcık kalmıştı!
-belki izdihamdan falan korktular ?!-




Le Petit Note:
Bellek Kutusu' ndan gelen bu haberi paylaşmamak mı?!
Bir de, kırmızı donla en acaip fotoğrafı çektirene 1000 TL ödül varmış. Ayrıntılar içün; 18 Aralık Cuma, Bellek Kutusu.

18 Aralık 2009

Günün Birinde...

... bi'bakarsınız Yavru Tarzan bir moda bloğu olmuş...

Cıyak!


Neyse, bir moda olayı-bloğu ile öğleniniz şenlensin istedi sevgili Tarzanocan fakat iş yerinde olaylar gelişince bir günün daha sonuna çoktağğğn gelmiş olduk.
Fakat vintage denizinden bir dalga olarak ŞeyMel nacizene bir ilham fitili olabilir gibime geldi. 

 

60-70-80 ve onları çağrıştıran tasarımlar ve dahası şeklinde.
İtinayla saklayınız.

s takısı sıkıntısı

Ali Baba ve Kırk Haramiler 'i düşündüm.
Sonra Üç Silahşörler 'i...
Derken Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler...


Biliyorum -lerli -larlı konuşmak çok havalı bi' iş fakat ... biz var s takısı kullanmamak.
Üç hatun düştü(düştüler de olabilir) deriz, iki eleman damladı... falan.
no s takı.

15 Aralık 2009

Yeni yıl hedesi...

Misal Duman şöyle kutlayacakmış. Olayın sitesi de var, evlere şenlik...

14 Aralık 2009

Edebi olaylar!

Mia Posta'dan tek bir gönderi bile (ç)almayacağıma dair kendi kendime ant içmiştim fakat yeminimi -minimi- bozdum/bozuyorum.

.huleyn.

Face'i henüz terketmemiş canlar arasında face'in sol taraflarındaki reklam zıvırlarına arada göz atan varsa, mia'yı illa ki görmüştür. Fazla dişi bir hali olduğundan tüm cinslerin dikkatini  linke tıklayacak kadar çekmemiş olabilir fakat bültenleri  beklenenin aksine rahat herkese hitap ediyor... %60 oranla diyelim. %55... %50... %50 iyidir.

Mia'nın bugünkü gönderisi  Yavri Tarzan'dan edebiyatçılara gelsin;

Boltart.net edebi bir çağrı yapıyor; bir okuma listesi oluşturmuşlar ve bu liste üzerinden güzel ülkemizin sosyal tarihine bir bakış/yorum sunusu bekliyorlar.


Listede Yusuf Atılgan'ın Aylak Adam'ına , Oğuz Atay'ın Tutunamayanlar'ına rastlamak Tarzan'ı gülümsetmedi değil. Ama Metin Kaçan'ın Ağır Roman'ına rastlamak -made ma day, derler-  hakikaten mutlu etti. 

Ağır Roman'ı  izleyip de  hastası  olmuşsunuzdur, inanırım. Ama bilin ki romanın kendisi çok başka. Bambaşka. Filmle fazla ilgili olmadığından ilk defa karşılaşıyormuşçasına rahat rahat okuyabilirsiniz, filmi izledim tadı kalmaz, diye düşünmeyin, valla çok başka... ahah.

Yavru Tarzan öptü.

Güzel insan

Öğle arasında minik bir yürüyüşe çıkmış hayatımın amacını sorgulaya sorgulaya ofise dönüyordum. Derken arabanın birinin içinde çok tatlı bir çocuk gördüm. Sonra yaklaştıkça, lan kız galiba, fakat kızsa da çok güzel (galiba?!), dedim kendi kendime. Çok da kesemedim, çok dibinden geçiyordum ama son bir bakış atıp nihai sonucu belirlemeye çalıştım; çocuk çocuk... yok kız... çocuk da olabilir... ama kız gibi de...

Ama her türlü gideri vardı.

13 Aralık 2009

11 Aralık 2009

Bunu biliyor ol! - LÖSEV'den Ispanak!

Lösev'de tedavi gören çocukların annelerine rehabilitasyon amaçlı verilen meslek edinme kursları sonucunda ürettikleri ürünlere  artık tek tuşla ulaşabiliyoruz, yey! 



İlk mağaza Ankara'da açılmış. İşlerin güzel gitmesi sonucu İstanbul ve Diyarbakır'a da mağazalar gelmiş. Şimdi bu etkinliğin 38 ürünlük yelpazesi -ki nikah şekeri alternatifinden takvimlere, rozetlere kadar uzanıyor- Ispanak 'ta online olarak satışa sunulmuş.


Ücretler gayet güzel, anahtarlıklar çok hoş, ayrıca Türkiye'nin dört bir yanına gayet cüzi bir miktarla gönderim yapılabiliyormuş ki; lezizzz...


Bu arada, Garanti İnternet şubesini kullananınız varsa,  soldaki menüde ödemeler sekmesinin altında bağış diye bir bölüm var, Lösev de dahil olmak üzere pek çok yardım kuruluşuna -o listede deniz fenerini görmek hoş olmuyor gerçi- tek tıkla kolayca bağış yapabiliyorsunuz; olur da bünyenizde  kime bayram harçlığı vereyim ya da içimden geldi de kime bir güzellik yapayım, havası eserse tek tık!

Sosyalleşin hacılar!

10 Aralık 2009

kafayı bi'şeye takmak - CS3 - Adobe -

Bir gün bir gün lazım olabilir gibi...
.
.
.
Ya da vazgeçtim şu daha güzel...

Hüzünlü Bir Olay /3/ Sen gittin!

Ofiste yaptığımız olay yeri incelemeleri sonucunda başka uğur böceği ölülerine de ya da uykucularına da ya da belki de sevişgenlerine rastladık.
Daha da fecisi, satıcılardan biri; ya ben bi'sürü uğur böceği attım camdan, deme gafletinde bulundu. Kış uykusuna yatıyorlarmış, böhühüh, diyerek böğürdüm. Ama ters dönmüşlerdi, dedi ve   ben de utanmadan; tamam işte uyuyorlar, diye kükredim.

Bir kaç ihtimal var;

1-Fillerin ölmeye giderken ormanın bi taraflarını seçmesi gibi, Anadolu Yakası uğur böcekleri ölmek için bizim ofisi seçiyor olabilir ki eğer öyleyse ben bunu  kainattan gelen bir yüce işaret olarak  algılarım, hiç affetmem. Aydınlık!
2-Uğur böcekleri kış uykusunda sevişebilir. Nefis.
3-Anadolu Yakası uğur böcekleri uyumak için bizim ofisi seçmiş olabilirler ki buna da pek şaşırmam.
4-Bulduğumuz tüm ağustos böcekleri ölü taklidi yapıyor. Ama neden? Çiçek desen var, kalorifer desen var, iten yok, dürten yok nedennn? 

Araştırmalarımız sürecek.

8 Aralık 2009

Rakı Bayramı! - Dünya Rakı Günü ve Haftası

..herrrjj...aralıkayyının..ikkinji..cumarrrteji..günününnnününnn parrrlatılmaşı olayıdır!...

2006'dan beri kutlanıyor ve bu yıl da dünya çapında  ve yurt genelinde büyük bir coşkuyla kutlanması bekleniyor. 

Sözlüklerde (ekşi-itü-uludağ) aralık ayının ilk ya da ikinci cumartesi günü kutlandığı iletilmiş. Ama bu yıl 13 Aralık 2009 Pazar günü kutlanacağı haberleri ortalıkta dolanıyor(kafası güzel olmak). Günü içeren haftanın ise genel olarak Dünya Rakı Haftası olarak ilan edildiği de görüldü. 

Sonuç olarak değerli okur, aralık ayının ilk iki haftasını rakı içerek kutlamamız çok mümkün.

Yerim!  

6 Aralık 2009

yeni şeyler - burada olaylar dönüyor!

Profil - connect with others - ortam - karı/kız ve daha niceleri için...

Orgalink'te bir sürü olay dönüyor.

Tiptak daha böyle görsel sanatlara dönük gibi. Devianart'sal bir hali, orgalinkle bağlantılı bir ortamı var gibi veöö sonuç olarak ilk bakışta bana  bir başka pilli network sitesi daha mı, diye sordurtan hede oldu/oldular bu ikisi.

Şu da elektronik müzik sevenlere gelsin...

Bu da sosyomat'ın ingilizce versiyonunu istiyorum diyenlere gelebilir ki  ben olsam nedennnn, diye sorardım.

Tüm bu ve bu gibi sitelerden arakla daha böyle milyarlarca entari dikebileceğimi farkettim bugün lan bebeğim Yavru Tarzan ve üzüldüm. Hıck.

30 Kasım 2009

Bayram Havası - Bursa/Eskişehir\Ankara


-takatim yok, yine de tarzana sarıldım ... son bir özür için, tüm sevdiğim tarzanlardan ... aradııım, bir tarzan çıktı kapattım ... tarzanlarla konuşamayanlardanım... -


Lan Tarz, bayramda Bursa-Eskişehir-Ankara yaptım, çok acaipti. Yollar falan çok güzeldi, öyle ki hız yaptık ve akabinde polis amcalar, hız yaptınız diyerek 128 TL'yi burnumuza dayadı. Şeker gibi bir ceza ...

İlk on beş günde ödersen %20 midir nedir indirim var, hehey :)...
...ühühühü...

Sonunda hasta olmasaydım, 10 numara, bayram gibi bir bayram yaşamış olacaktım demiyorum hakikaten 10 numara, bayram gibi bir bayram yaşadım olm! Bursa-Eskişehir-Ankara! Yanyana gelince negzel oldu.

Bursa'da Kat 3 fena değil. Büyük, havadar, canlı müzik de olabiliyor, bayram yoksa mesela karaoke de olabiliyor.




Karaoke demişkene, minik bir Kuzeydoğu Avrupa ülkesinde, öğleden sonra minik bir barın önünden geçiyordum ki içerden alışık olmadığım tipte homurtular geldi. Yabancı bir yerdeyim, normaldir, de demedim. Ben öyle, alışık olmadığım ürkünç homurtular duyunca topuklayacağı yerde, bu ne lan, deyip kapıdan kafasını uzatan bir tipim.

Şey diye düşündüm, siz tanrının unuttuğu Kuzeydoğu Avrupa milleti, hakikaten ne halt karıştıyor olabilirsiniz öğleden sonra sonra ?!
İyi bir şey yapıyorsanız ben de katılacağım.
Karaoke yapıyorlarmış. Öğleden sonra. Bana ters. Karaoke zaten tümden ters bir olay bir düşününce. İçince güzel.

Muhtemelen birbirini tanımayan ama tesadüfen orada bulunan aşağı yukarı yirmi civarında kuzeydoğu insanı sevgi yumağı olmuş, sarılalım sıkı sıkı moduna girmiş, işte bu çok hoştu.
Karaokenin yerel hisleri harekete geçirmesi.
Fakat Çin için aynısını söyleyemeyeceğim. Abartmışlar adamlar, devasa karaoke-barlar yapmışlar. Yok link mink.

Görükle var.
Bu aşağıdaki, Görükle'de  bizi evine almak zorunda kalan zavallı öğrencinin buzdolabı. Boş olsa, son kırıntısına kadar sömürürdük. Dolu görünce iştahımız kaçtı. Bu ne lan?




Görükle, birkaç yüzyıldır dağ-taş-orman görmeyen Yavru Tarzan'ın danaymışçasına neşelenmesine neden olacak kadar bahçası var bağı var...




Eskişehir deseniz, aşağı yukarı bir saat kadar kalabildik ama Harabe iyiymiş.

Başkent deseniz, hava mükemmeldi. Manhattan'ın önünde bir adam işiyordu biz çıkarken. Aha yavru işiyoooeeey diye laf attım kafam 1500 bir halde.



Ertesi gün, Ardıç'ta demlendik. Ardıç iyi. Ardıç Kafe  için internet dünyasında maalesef düzgün sonuç yok. -siteleri yok, lan alışmışım yalnız site olmasına, site bulamayınca garipsiyorum-- zaten kredi kartı zıvırları da çalışmıyordu, teknoloji sevmemek şekli- Ankara'dan fazla kanıt istemediğimden resim falan da çekmedim. Ama Konur Sokak'ta, Turhan Kitabevi'nin üstünde, her tarafı kitap olan bir mekan, çayları  var otlu, muzlu sütleri  var... sokak manzarası falan fevkalade. Ya da Yavru Tarzan nasıl der; lezizz...

Sıkma meyva suyu neden yok, nedennn, diye utanmadan garson kıza çemkirdim, mutfağımız küçük, dedi, bir tane meyva sıkacaaa alıcaksınız, dedim yine utanmadan. Çok sevimliydi, hiç bozuntuya vermedi. Hesabı öderken, siz muzlu sütsünüz, bile dedi. Çok alçağım. 

Dönüşte İzmit'e öpücükler gönderdik. Uğrayamadım yavrum ama bakacağım bir çaresine.

Yol bize böyleydi.
Şu da 'yol'dan okurcanlara gelsin. Ankara'daki güzel bir insan Tarzan'a tavsiye etti. Yiyin gari.

Yavru Tarzan öperrrrz.

23 Kasım 2009

Boğaya gelmek

Büyükbaş hayvanlardan birine ki sanıyorum bahsi geçen hayvanat inek oluyor, tuzu uzattığınızda yalıyorsa sevişme vakti gelmiş, amman sabbahlar olmasın devri başlamış demektir, diye geçiyor kadim kaynaklarda. Yok, inekgül tuzu yalamıyorsa; henüz masum, tertemiz duyguları var onun, genç kız hayalleri... papatyaları... liseli çorabı...


Boğa lafı ortaya atılınca aklınıza Kadıköy geliyorsa, demek ki hepimiz iflah olmaz birer Anadolu yakası çooocuğuyuz?!




18 Kasım 2009

Bu üç oldu Mika!

Mika'nın en güzel üç şarkısından biri geçen ay ortalığa salınmış;


Mika - Blame  It  on  The  Girls,  Blame  It  on  The  Boyzzzz...


elimde değil, seviyorum...

yeni şeyler #7 - illüstrasyon kişisi

Bir başka bilog girdisi nedeniyle haberdar olup da biloglararası süper veri yürüyüşü yaratmayayım diye eklemediğim Babylon'un  3 ayda bir çıkaracağı derginin ilk sayısında henüz karşılaştığım kişi nedeniyle ve dergiden bahsetmemeye daha fazla dayanamayacak olmamdan hareketle...

Bu arada Babylon dergi çıkarmış, olm süper lan!
Yapabileceğim en anlamlı yorum hakikaten bu kadar; "olm süper lan!"

İllüstrasyon kişisi ise; Sadi Güran

Bu arada güzel Türkçemiz, illüstrasyon gibi güzel bir olayı gayet de güzel tanımlayabilecek bir kelimeyi bence barındırıyordur. He mi Yavri Tarzan?
Yavru Tarzan boş durmadı, bi koşu sözlük sözlük dolaştı ki TDK'dan, nişanyan'a, seslisözlük'ten,  ekşi'ye kadar beş dakikada eşelendi ve sonuç olarak şunu kendine uygun gördü; bezeme!
2001 ekşi kayıtları 'bezeme' den bahsediyor ama şimdi TDK bundan bahsetmiyor.
Neyse yea, bezeme değil tabi, sallıyorum ama bence daha iyisini, evet yapabiliriz!

Pati-atan!

Güzel bir şubat günü, Beşiktaş İskelesi'nden çıkmış,  yanımdaki insan nedeniyle mutlu bir şekilde yürürken sen duvarın üzerinden bir şey -sanki koşarak geldi- omzuma dokunuverdi.

Lan!

Derdi neydi hiç anlamadım. Beni birine mi benzetti, kokuları mı karıştırdı, lan siz kediler normalde böyle şeyler yapmazsınız, olağan-üstü güçler bir tarafını mı dürttü, tanışmıyoruz bile...

-Tanışıyor muyuz, diye sordum, kronik bir merakla.

İstedim ki olağanüstü bir şeyler olsun,  uğruna on-yüz-bin-milyon-baloncuk yutmaya hazır olduğum dileğim gerçekleşsin, bu pati-atan beni seçilmiş ilan etsin! Çok mu şey istiyorum la Pati-atan!

Neredeyse benimkiyle aynı derecede kronik bir merakla şöyle bi baktı, pardon bajım, karıştırmışık edasıyla havada olan patisini indirdi, kıçını döndü ve gitti.

Neden ama nedeeeeeeen?!

Hala seni düşünüyorum, Beşiktaş İskelesi'nin oralarda turluyorum can Pati-atan! N'olur geri dön! Pati-at! Lüdven.

16 Kasım 2009

yeni şeyler #6 - bunu biliyor ol! - çöp(m)adam!

Sabancı Üniversitesi Toplumsal Duyarlılık Projeleri çatısı altında gerçekleştirilen şahane  bir çalışma; çöpmadam projesi.  Temelde kadınlara yönelik bir kalkınma projesi olarak kendini tanımlıyor ama öte yandan geri dönüşümlü malzemeleri değerlendirme çalışmasını da bünyesinde bulunduruyor, ki kombine sosyal sorumluluk hareketi olarak gözümde nasıl değerlendi anlatamam. 



Ambalaj atıklarından, yüzde yüz el yapımı  el çantalarını markafoni'de gören Yavru Tarzan'ın dibinin düşüşü izlenmeye değerdi. Fakat el çantaları hakikaten orjinal. Ve çoktan Markafoni'de tükenmişler. Yalnız Markafoni'de öyle her şey kolay kolay da tükenmez hea. 


Bu çalışmanın ismini çok sevdim. Logosunu da sevdim. Henüz bir sosyal proje olduğunu bilmiyorken, Markafoni'den gelen bülteni, la bu çöpmadam nedir, kesin alternatif bir hede, diyerek silmemiştim. Öyle etkili buldum. Bravo.Alkış.

halley mevsimi

halleyi açtım, baktım dapdaze bana bakıyor. çukulatası çok sıcaktan ya da çok soğuktan dolayı kurumamış, tam kıvamında. dedim halley mevsimi gelmiş.

çok soğuk havalarda kuruyacak.
bahar başı gibi bir halley mevsimi daha yaşıyacağız.
sonra tüm yaz, halleyi kurumamış çukulatası ile yememek için yeni halley mevsimini bekliyor olacağım.

ülker'den de pek hazzetmem ama son lafım sana ülker! şu halleylerin çukulataları kurumasa ülker?! ha canım?

yok, son lafım  o değil, ya aranızda kaç taneniz halleyin yaldızlı kağıdıyla makyaj yapmacılık oynadı çocukluğunda? duydum ben, böyle şeyler yaşanmış... 

bu makyaj olayının keşif  aşamalarını incelikleriyle öğrenmek istiyorum ben.

9 Kasım 2009

yeni şeyler # 5 - reset magazine

Bunu biliyor olmak zevk verecek sanıyorum, hissediyorum.

Şeklen şemalen çok tatlı, çok renkli, okudukça okuyası geliyor insanın... hımzzz o neymiş, bu neymiş, bu da kimmiş...




Yavru Tarzan öper...

Hüzünlü Bir Olay /2/ sen gittin!

O bahsettiğim ağustos böceği havalar ısınınca uyandı sanırsam, kendisi ile ofiste tekrar karşılaştık. Yine  çiçeen dibine bıraktım fakat tadını beğenmedi sanırım. Gitti. Böhü böhü...

5 Kasım 2009

Fal dünyası

 Falina bakiim mi apla?




Yahoo Alerts'ten Horoscope Alert, yahoo dışında e-postalara günlük gönderiyor mu bilemiyorum fakat yahoo kullanıyorsanız her gün posta kutunuza günlük falınızı gönderebilir. İngilizcenizi böyle geliştirin.
Ki ertesi gün, bir sonraki gün, bir sonraki zaman dilimi için genel- özel bakış açılarından ( misal aşk hayatı için ilişkisi olanlar, henüz adını koyamamış ama takılıyo olanlar ve hakikaten yalnızlar diye ayırıyor) yaklaşabiliyor. O kadar çok fal okuyasınız yoktur bence.

Asknow horoscopes , tüm e-postalara günlük gönderebiliyor. Çok detaylı, İngilizce.

Mynet Astroloji;  iremSu'ya tapan insanlar var.  Sanıyorum başka hiç bir sitede iremSu gibi bir  yazar mevcut değil. Çok ayrıntılı, bol betimlemeli ve size  kendinizi özel hissettirecek  günlük yorumlar...  öyle ki, yahoo'da olduğu gibi, o kadar fal okuyasınız yoktur.

Ekolay astroloji fena değil, yukardakiler kadar ayrıntılı da değil ama  ekolay'daki en güzel olay astroloji sayfasında, yukarıdaki barda  kehanet yöntemleri sekmesi. Özellikle tarot sayfasında bir sürü açılım var. Kartların anlamları çok ayıntılı. O kadar ayrıntılı ki sorduğunuz soruyu unutabilirsiniz okurken. Öyle fena ayrıntılı.

Fal sitesi aramaya yeni başlayanların bildiğini düşündüğüm, google'da fal yazıp ulaşılabilen sadece fala yönelik bir sayfa; turkishmedia'nın astroloji sayfası.  Gelecek okuyucu bölümünde  iskambil kağıtları ile yapılan açılımlar var. Kartların anlamları sanıyorum İngilizce'den doğrudan çevrildiği için zaman zaman manasız, acaip bir Türkçe örneği sergileniyor. Rune taşları daha anlaşılır. İlk göz ağrım olduğu için katlanıyorum kerataya.
Bakmaya alıştığınızda farkedeceksiniz ki rune taşları, tarot ya da iskambil kağıtlarında her durumda aşağı yukarı aynı açılımlar sözkonusu.

Hürriyet-Milliyet-Gazetevatan-Sabah  dörtlemesini astrolojik beceri konusunda sıraya dizmek gerekirse sanıyorum Sabah-Milliyet-Hürriyet ve Gazetevatan şeklinde olabilir gibi.  Sona koydum gerçi Gazetevatan'ı ama sabahları ilk açtığım o oluyor, el alışkanlığı...

Yani, Yavru Tarzan günde yarım saatini fal turuna harcıyor. Utanıyorum senden Yavru Tarzan!

2 Kasım 2009

yeni şeyler #4

Bunu hala bilmeyeniniz var mı la oralarda?


omegle.com

1 Kasım 2009

Bir Şazi Hikayesi /çukur/

Şey dedim adama, bunalım çukurun ta kendisidir, şimdi şey düşün, bir çukur varmış, bunalımın ta kendisi, seni içerde tutmak için zehirli gazlar salan, hiçbi' şeyle yetinmeyen yarı-canlı bir çukur! Sırf daha dibe bat, hiç çıkama, geber orda diye halüsinasyonlar -el ele tutuşmuştuk da bana masal anlatırdı da ısırdım da güldü de- gösterten (göstert) bir çukur.


Kendini daha dibe itiyosun, evet anladım!
Hayır, bi bktan anladığın yok, dedim sen kendini dibe itmiyosun, sen dibe in diye çukur seni sanki uyuşturucu almışın gibi uyuşturuyor o eski zaman sevişmeleriyle ya da gündüz rüyalarıyla... işte bunları yapan çukkurr...

Türkan Şoray bi filminde gülerek aynen; ya sen kaffayı yemişsin kaffayı, demişti. Aha o şekil kaffayı yemişsin sen kaffayı, dedi bana, hiç kırılmadım, bilaakisss Türkan Şoray'ın güzel gençlik zamanlarını hatırlattığı için mutlu bile oldum, Yedi Kocalı Hürmüz'ünü izleyin anacım, kocaman takma kirpikler, siyah-beyaz, her neyse, ya ben üzülmek falan istemiyorum, dedi. Çukurdan çıkmak için de acı çekmen gerekicek netekim gündüz rüyaları görmemek için kendini kasmak, geçmiş zaman öpücüklerini anmamak ve zamansız zamansız adamın-hatunun ismini sayıklamamak bababaşlıbaşına - başlıbaşınaların önde gideni- bir acı çekme olayıdır deyince ben. Devrik kurdum-mutlu oldum.

Ama dedim, nihayetinde acı çekiyosun.

Nitekim sırf adamı-kadını görmek için 10 TL verip saat 18:45'te otobüse bindik de başka bi şehre gittik de, o başka şehirde bizi köprünün ayaanda bekleyen bi arkadaş bizi arabasıyla tepelere çıkardı da ... 2 saat (gerçekten 120 dakka) adam-kadın surat yaptı, hiç konuşmadılar. Sonra tam tepeden iniciiiz yine bi 10 TL vereceğimiz otobüse yetişip geldiğimiz şehre geri döniciiiz ve başka bi köprünün ayaandan bi başka arkadaş bizi alıp evlerimize dağıtacak yani öyle organizasyon kurmuşuz, neden? İki insan beş dakika sarılsın diye. Balina buydu. Orada olmasına hiç mi hiç gerek olmayan ben sadece kafa dağıtıyordum; balinanın yanından fışır fışır giden ballık...

Balina olayı insanı acı çekiyor.

Ben de dedim ki la balina olay insanı, çukkur seni yalamış yutmuş, 5 dakika ( gerçekten 300 saniye) ayaküstü yiyişmek için şehirlerarası yolculuk yaptık hiç mi hiç gerek yokken ve acı çekmek istemiyorsun.... çukkurdan bir tadımlık heyecan torbası; 2 saat yolculuk yap-5 dakika seviş! Ve karabasanlarla dolu günler-geceler başlasın yavrucuğum; neden yaptım-ne düşündü-öyle yapmak istemedim-kafamçok karışık-beni sevmiyor- beni sevmiyor-beni sevmiyor. .. çukkur çok memnun, besleniyor besleniyor besleniyor. and the next one! next one must be more painful! nihahahahaha.

Anlatamadım bu olayı o ibine-pşt çukkurun yaptığını ama ben.
Yine çukkur kazandı!

Bir Mualla Hikayesi /Günlük/

Sevgilim günlük,


Karakterimle çelişen bazı şeyler yaptım. Sonuç olarak karakterime sokayım afedersin. Hani ben ne idüğü belirsiz heriflerle aşna fişne olmazdım hea? Hani her şeyindim beni senin hani kor dudaklındım lan günlük!

Adam olaydın da beni alaydın, diyosun biliyorum, çok haklısın.

Geçen hafta çok acaip bir şey oldu
Bi' akşam yine Firuz'la çıkma mallığını gösterdim. Halbuki ne demiştim ben, özellikle kustuğum sıralarda ne demiştim, bi' daha Firuz'la dışarı çıkanın gtü başı darmaduman olsun dememiş miydim? Hay okuduğum bedduaya da sokayım afedersin!

Gene aradı bu, canı sıkılmış, Arda'ya bozşuşmuşlar.
Arda kim demedim, yani Arda, Murat, Serkan, Hamit, Taner, Semih, Ercan... sonu gelmiyor ki bu sıranın hay mnskm... mübarek maaş kuyruğu sanki...
Son on günde faceten 54 elemandan ekleme talebi geldi, tek bir ortak arkadaşımız var; Firuz!
Ama seviyorum kaltağı, değişik bir havası var. Onunla da olmuyor, onsuz da olmuyor, gtü başı ayrı oynuyor ama ypacak bir şey yok artık.

Hadi gel tur atak, dedi, kıramadım, hakkı çok bende biliyor musun? Doğum günümde falan enfes parçalar alıp gelmiş, Erhan'ın aklını alırsın bunlarla, indirimdeydi lan, dedi... İç çamaşınırın indirimi mi olurmuş, demedim... yok bence de yazıyor. Ayrıca Erhan kim, de demedim, belki exlerden biriyle karıştırmıştır. İsimleri de aklında hiç tutamaz.
Ya tutmasın zaten, sonuç olarak hepsi aynı işlevi görüyor ahaha.

Araba sürmesine illet oluyorum.
Hayır, gideceğiz bir yere, zaten bir kaç dana hesabımıza yazılacak da trafikten adam toplamanın olayı nedir? Hareketli mekanlarda belden aşağı meseleler için zarf atımı ilgimi hiç çekmiyor. Yazan adam buna maksa atıyor, bu hız yapıyor adama yetişiyor, on bin tane oyun, bu kadar atraksiyon bana tersssss...

İnceletmek lazım.
Adrenalin sanıyorum bu hatunu ateşliyor.
Da benim suçum ne mınakoim.

Ya ben de, şu sıralar nasıl anlatsam, bir enerji var içimde beni devamlı dürten, niye oturuyoruz, niye dışarı çıkmıyoruz, neden bu insanlar bu kadar bir şeylere bağımlı?! Halbuki bana ne insanlardan, neye bağlanırlarsa bağlansınlar... Bu face, beni arkadaşlarımdan da soğuttu. Tercihlerinizi bilmediğimde hayatım çok daha güzeldi lan! Açmayacağım bir daha face'i diyorum ama bi 'yandan da hormonlar ağır basıyor.

Bir trafikte adam kesme macerasını daha kazasız belasız atlattıktan sonra favori mekana adam kaldırmaya daldık. Olaylar klasik gelişti. Menü zengindi yalnız o akşam hea. Ben pek karışmadım. Firuz git, topla gel, dedim, yani uğraşamayacağım. Sen benim ne istediğimi bilirsin, hadi yavrum.

On dakikasını almadı, heh.
İşte bunu seviyorum.

Adamlar, iki dana, ahha bekliyorsun ki hayvanlar gibi sevişsinder de mi a günlük?! Lan günlük sen de çıkmışsın bakıyorum yoldan, buradan görüyorum salyalarını, seni şıllık!

Sevişesim yoktu esasen. Böyle iki-üç içeyim, biri olsun fakat bir kere olsun ve bir daha olmasın. Ahah. Bu nedenle tanıdıklardan seçmeme kararı aldık. Bela oluyorlar sonra, bi daha bi daha... İnek miyim la ben?

Firuz'u bilemiyorum. Çığlık çığlığa bir gece geçirdi. Hatunda radar var sanki devamlı iyi bi tane buluyor ya da bana yazıyor da olabilir, üzerinde durasım yok.

Ama benimki hakikaten bombaydı.
Belli lan, arkadaşının zoruyla akmaya çalışmış, böyle yarı mazlum ama gedikli havalarında. Yerim seni lan ben, yavru kurt! Şekerdi ama, al, tak koluna, götür yani, gelir seninle, classical. Neyse çıktık takılıyoruz, çekingen, ne olduğunu da anlamamış, sanıyo ki o biçimiz, yani o biçim gibiyiz ama iki dakika sonra bizi bulamayacaksın, tadımızı çıkar dimi lan, mikroskobik dana!

Muhabbet etmeye falan çalışıyor, lan ne muhabbeti?! Ahah.
Ya da belki de ben öyle sanıyorum, herhalde diyorum ufaklıktan utanıyo ki mırın kırın edası mıdır nedir bu yaşta, hey tanrım.

Fakat önündeki kabarıklık hiç de utanılacak bir kabarıklık gibi görünmüyor derken acaip gerçeği keşfettim.
Adamda iki tane varmış.
İki tane!

Oluyor bazen öyle.
Kozmik bir hata. Çocukken meteor çarpmış. Kardeş gelmiş. Tanrı'nın lütfu, İsa'yı bile kıskandıracak cinsten, demişim, tövbe tövbeee... haha.
Firuz  koş lan, kör istedi bir göz! İşlediğim sevapların bonusu geldi lan!
Firuz, bu ikimize de yetermiş aslında yavrum lan!
Sünnetçisi için de ne acaip bir deneyim olmuştur kimbilir, diye düşündüm...

Eee, hangisi daha büyüktü, diye sordu sonra Firuz. Allah belanı versin Firuz! Aklı başından gitti kaltağın. Hangisi büyükmüş. Lan şoktan hangisi büyük, hangisi küçük, nerden bileyim ben... eşit görünüyorlardı...

Lan ikisi aynı anda mı kalkmıştı, diye sordu sonra... Aksini düşünmezdim zaten, niye biri kalkarken biri yerinde dursun?! Hacı, önce sen! Yok yok, hayatta olmaz önce sen. Vallahi bırakmam, sen önden hacı!Sen önden ben arkadan, haydin... öfssss.

Yok, öyle olmadı.
Ne olduysa oldu günlük lan bi de sen gelme üstüme.

Firuz iki gün sonra bile hala arayıp adamı soruyodu, ya dedim, yok telefon falan almadım arkadaşım kontak montak! Prensiplerim vardır!

Ama ilginçti hakikaten. İki tane. Sıkılmaz insan bence.
Ahah.

31 Ekim 2009

Hüzünlü Bir Olay

Camın önünde ağustos böceği ölüsü buldum, böhüehahöaö...

Yalnız bağladığım linki okudum da bir, ölü taklidi yapabiliyorlarmış... Lan!

Gülşah süper bi kız!

Dışarısı ne muhteşem bir şekilde berbat anlatamam hea.

Böyle havalarda kalorifer yanı bilgisayar zevki, bi bardak bir şeyler ve okunacak zıvırlar...

Burada, 2007'de yayınlanmaya başlamış bir  hikayenin ilk bölümü var. Vakit geçirin, hayallere dalın...

Bugün son bölümünü okudum da ne tuhaf yerlere gidiyo hikaye inanamazsınız hea. Bu ne lan, dedim, bayağıdır demiyordum.

Olsun ama, elemanın Türkçesini seviyorum hakikaten.

yeni şeyler #3 -bunu biliyor ol!-

Sibelius.

Blue Jean vardı  ve hala var, zamanında yine öylesine bi cd vermişti ve içinden demo sibelius çıkmıştı ve tanışmış olduk. O gün bu gündür kafamda böyle bir sibelllllliuss... sibeeliiusss...

Kendisi bir  kompozisyon programı. Okullarda da kullanıyorlamış.

Nota bilmeyen bir kompozitor olarak artık tık tık tık bir şekilde ilk konçertomu yazmayı kafaya koydum ben!

Mütemadiyen zıvanadan çıkıyorum.

30 Ekim 2009

Mualla Kuralları #15

Karşındaki bir insansa, fazla düşünmeyeceksin. Olur öyle bazen...

Sıradakiii...

yeni şeyler #2

Ulus. iliş. öğrencileri! Heey! Nasılsınız?

Özledim oğlum sizie!

Ki bu linki zaten biliyor olmanız lazım ama ben kaçırmışım içmekten-gezmekten diyeniniz varsa, sizlere gelsin;

Stradigma. Strateji-analiz. Yalnız ne kadar da böyle, kuul diyeceğim demek istemiyorum, karizmatik de demiyeceğim, entelvari bir ismi var derginin...


kuul deseymişim, puha.

olanlar -2-

Kendinizi tanımak için fazla vaktiniz yok!

Fazla şansınız da yok.

20'li yaşlarda beyindeki gri hücre üretimi yavaşlamaya başlıyormuş. Yani 20'li yaşlarda bir şeyleri çözdünüz, çözdünüz... çözemediniz; sonra daha fazla vaktinizi ve enerjinizi ve belki  her şeyinizi alacak...mış.

O yüzden, ben ne yapıyorum, diye sormak, hala 20'li yaşlarınızdaysanız...

Ben ne yapıyorum derken, misal;

Ben bu insanlara  ne/neden bunu  yapıyorum?
Ben kendime  ne/neden bunu  yapıyorum?

Paranoyaklık kısmen iyidir; her şey düzgün ve mükemmel görünüyorsa,  o zaman düşünecek bir şey yok, diyebilirsiniz.

Ama 20'li yaşlarda hiç bir şey mükemmel değildir ve de olamaz!

20'li yaşlar... kendiniz... düşünün!

29 Ekim 2009

olanlar

Yavru Tarzan mutsuz!

19 Ekim 2009

Mualla kuralları #11

Kontaklar iyi şeylerdir, lazım olmazzz, diye ağzınızı yaya yaya kontağınızı silmeden önce iki kez düşünün.

Lazım olur!

merry christmas

merry'nin iki anlamı varmış;

1- mutlu.
2 -sarhoş.


Kalabalık bir grup İngiliz yılbaşında toplarlanırsa hem mutlu, hem dinen vazifeler falan eyvallah hem de hazır buluşmuşken güzelleşelem olayından dolayı otomatik sarhoş oluyrlarmış. Kelimenin tüm anlamları hallolmuş oluyormuş böylelikle.

Yine bigün Noel arifesi;

Biz genç Türkler, Hristiyan arkadaşlara, ya olm Noel Baba'nın mezarı Antalya'daymış, yaa, yaa, deme gafletinde bulunduk. Aklımızca turist çekeceğidik... kafamıza sçabilirsiniz; adamlar soğudular lan bizden resmen.

İnanmıyorlar öldüğüne, çok ciddiyim.

Yeni Yıl Şarkısı;

Yeni yıl yeni yıl yeni yıl yeni yıl 
Bizlere mutlu olsun!
Yeni yıl yeni yıl yeni yıl yeni yıl
Sizlere kutlu olsun!

Mutlu olsun insalar!
Mutlu olsun tüm evren!
Mutlus olsun insanlar!
Mutlu olsun tüm evren!
Yeni yılda hep birlikte,
Yeni yılda hey hey!
Yeni yılda hep birlikte,
Yeni yılda hey hey!

 Yeni yıl yeni yıl yeni yıl yeni yıl

Bizlere mutlu olsun!
Yeni yıl yeni yıl yeni yıl yeni yıl
Sizlere kutlu olsun!

13 Ekim 2009

Bu ülkeyi kim kurtaracak?

Dicle Koğacıoğlu intihar etti. Boğaz köprüsünden kendini bırakıverdi.


Gazetelerde, yine bir öğretim görevlisi intihar etti, diye okuduk. Bugün Radikal'de, kendisininin dostu Leyla Pervizat şu makaleyi yazmış.





Leyla Hanım, dinlerin ve toplumların intiharı nasıl karşıladıklarını ve insanların nelere tepki olarak intiharı seçtiklerini kısaca özetleyip Dicle Hoca'nın intihar nedenlerini açıklamaya çalışmış. Dicle Hoca özellikle kadınlar temelinde aile içi şiddet- namus cinayetleri konusunda çalışıyormuş. Gördükleri ağır gelmiş.


Durumun daha da acı tarafı ve benim dikkatimi çeken asıl mesele; Dicle Hoca'nın destek almayışı/ alamayışı.


Leyla Hanım'ın makalesinden hareketle; özellikle ABD'de eğer şiddete yönelik çalışmalar yapıyorsanız psikolojik destek almanız şart. Bir düşününce, mantıken; gerekli.


Bizde yok, demiş Leyla Hanım.
Biz zaten ne öğretmenimizin ne öğretim görevlimizin ne bilim adamımızın arkasında durabiliyoruz.
Ve bu yeni bir şey de değil.


Toplumsal Tarih'in son sayısında Nuran Yıldırım, çocuk cerrahisi ve ortopedinin Türkiye'deki kurucusu Dr. Akif Şakir Şakar'ın hikayesini anlatmış. Şakar hem 40'lı yılların yaşam şartlarıyla hem kendi uzmanlık alanını 'kırıkçı-çıkıkçı ' diye nitelendiren zihniyetle kapışmış. Şakar'ın şu sözü, mücadelesinin ne kadar çetin geçtiğini açıklar nitelikte;


"Ben enerjimin %85'ini şahsıma ve kliniğe yönelen çiftelere karşı harcadım. %15'i ile de ilim yaptım. Isırganı çok olan memleketlerde ilim adamı daima böyledir; hayat törpüsü..."


Dr. Şakar'ın farkı, savaşçı olmasındaydı.


Kliniğini istiyordu ve aldı da.
Çapa'daki kliniğin inşaatını izlerken zafer gözyaşı dökerken biliyordu ki kazanmıştı.
O kazanmıştı, ortopedistler kazanmıştı, Türkiye kazanmıştı.


Dicle Hoca savaşçı değildi, olması gerekiyordu da demiyorum. Ya da devlet bilim adamını görsün artık, halk bilim adamlarına saygı duysun, edebiyatı da hepimizin bildiği gibi işe yaramıyor.


Bizim aslında bilim adamlarını koruyacak savaşçılara ya da savaşçı bilim adamlarına ihtiyacımız var.


Tarihin her devrinde, bilim zar zor ilerler, ön yargıları ve bir takım kanuni kısıtlamaları güç bela aşıp yolunda gider. Önce birileri ( savaşçılar) tüm bu engellere göğüs gerer, yolu açar, çalışma şartlarını rahatlatır. Arkadan gelenler aynı yoldan ilerleyip yeni kısıtlamalarla karşılaşana kadar devam ederler.


Benim bugün gördüğüm bu savaşçıların eksikliği. Bilim adamının işini, toplumun kolaylaştırması her zaman mümkün değildir. Devlet, işine ve yönetim politikalarına uygun gelirse bilimadamını destekleyebilir/desteklemeyebilir. Geriye kalan; bu savaşçı aydınlar.


Başka ülkede daha mı iyi şartlar? Başka yerlerde daha mı iyi yapılıyor? Neden barada yapılmıyor? Birinin bu soruları sorması lazım.


Bürokratik engeller... kağıtlar... yasalar... insanlar.
Şakar enerjisinin %85'ni bunlara harcamıştı.


Birileri enerjisini bunlara harcamadı, çalışma şartları için savaşılmadı, çok alakasız gibi gelecek ama bir hoca intihara gitti.


Leyla Hanım'ın makalesinde şuydu beni geren, belki üzerinde çok durmadığı/duramadığı; destek alsa olmazdı.


Ya da belki, yine böyle olurdu, destek her zaman çözüm olmayabilir ama bizim sistemdeki savaşçı aydın eksiğinin bu olayın buraya gelmesinde minik de olsa bir katkısı olduğunu düşünüyorum.


Sadece bu olay için de değil, pek çok olay için aynısı sözkonusu olabilir.


Yavru Tarzan sundu, efendim, afiyetle.

12 Ekim 2009

Mualla Kuralları #7

-Öyle her şeyi düzgün yapan biri olmayın olm! Sonra herkes sizden her şeyi düzgün bekler, en ufak bir hatanızda şamaroğlanı olursunuz, dünyea o kadar da ciddi bi yer değil!  Bazı işleri dolambaçlı halledin; karışık yapın,  anlamaya çalışsınlar, peşinizde dolaşsınlar, uğraşsınlar, gel-git olsun, maksat ayak alışsın!

Misal; e-posta atın, cevap versin, kasten geç cevap verin ya da vermeyin mınakoim!
Göster ama verme şiarını hayatın her aşamasında uygulayın! Misal; bir şeylerle alakalı kural sayıyor olun ama ya sayılarını karıştırın ya en başta söylenecek şeyi en son söyleyin, söylüyormuş gibi yapın  ama söylemeyin! Sonra söyleyin... eheheh.

Bu kuralı hassas bir ölçüyle uygulayın, zemin çizilebilir, cila kaldırmayabilir...

Bostancı Laneti

Kadim kaynaklara göre yüce güçler tarafından Bostancı trafiğine okunmuş. Deniz otobüsü, tern, otobüs, minibüs, sarı minibüsler ... şehrin dört bir yanına ulşaım imkanı muhteşem fekkat gel gör ki D100'de, minibüs yolunda ve sahil yolunda, ne zaman Bostancı mevkiine denk gelseniz sizi bekleyen bir trafik! Anadolu, Avrupa'ya akamasın ya da he zaman en az onbeş dakika rötarlı aksın, diye özellikle oraya monte edilmiş. Ve tüm yollara özene bezene işlenmiş bir lanet! Kaçışınız yok. Bulaşacaksınız!

Mualla Kuralları #1

Mualla, hayatıma girdiğinden beri her şey çok daha güzel gidiyor.


Kendisinin bir takım durumlar için kullandığı bir takım kuralları mevcut, gün be gün yazalım okurların hayatı şenlensin dedik.


- sen nasılsın, diye sormaya tenezzül bile etme. Sana nasıl olduğunu soruyorsa it gibi iyi vaziyettedir zaten domuz! İyisindir sen, falan de.


...nezaket mi? o da ne?

10 Ekim 2009

yeni şeyler #1

And Mag, diye bir dergi var.

-link geç açılabilir, siz bu yazıyı okuyup bitirene kadar açılır ama-


Shop and miles kullanıcılarının kapısına kadar beleşe geliyor fekkat o kadar güzel bir şey ki shop and miles kullanmasanız da satın almanız mümkün.


Temelde bir seyahat dergisi olur kendileri. Fakat bunun yanısıra alışveriş, son moda alışkanlıklar falan...
Kapaklarında kolaj çalışmaları görüyorum genelde ki sırf bu nedenle kolaja olan aşkım depreşti.
Gezilecek görülecek yerler konusunda butik otel önerileri fevkalade. Her şeyin ötesinde fotoğrafçılık anlayışınıza yeni bir açı kazandırabilir nitekim dergi boyunca çekimlerde kalite neredeyse hep aynı çizgide kalıyor. Otel dekorasyonlarına ilgi duyanlar için de muhteşem olaylar dönüyor dergide.


Fevkalade-kalite-muhteşem... son derece tırt da çıkabilir gibi bir hava yarattım ama hakikaten çok seviyorum, tapıyorum. Patrona düşmese haberim bile olmayacaktı, bazen patronu seviyor gibi oluyorum.

8 Ekim 2009

tarz meselesi

Mühendis olması beklenen kişi kardeşim ama  kendisinin yeni defterinin tellerini -telgrafın tellerine- çok zkik diye tamir etmeye kalkıp sonra başka bir defterin telini bahsi geçen zkik telli deftere yeniden monte eden kişi ; ben.

Edelelerine kuvvet, goççum benim; ben bunu hakediyorum.


... ben de diyorum bu tarzan neerden geldi aklıma.

Su mu? Hiç işim olmaz. Onun içinde balıklar sevişiyor be!

Yukardaki lafı  W.C. Fields söylemiş.


Ben de, son zamanlarda insanlara şunları söyledim;


-Tarih okuyacağım.
-Polimer kilden fetiş objeler yapıp satacağım.
-Sahne ve kostüm tasarımı okuyacağım.
-Patron, ben işi bırakmaya karar verdim.
-Yok bırakmıyorum vazgeçtim.
-Polyester biblo yapıp satacağım.
-Diniyle pek ilgilenemedim ama İsa iyi gibi...!
-Paintball oynamak istiyorum, hemi de çok!


Ama daha güzelleri var;  şu linkte ve şu linkte çok güzel anlar vadediliyor. Biri 49, öbürü 19 yaşında.





7 Ekim 2009

Aha beleşe dergi buldum...

... ama  en güzellerini o kadar da beleşe bulamadım.

Fakat bulduklarımın da durumu hiç fena değil açıkçası.

Biliyorum can, kendini geliştirmek, daha çok okuyup yazmak ve farklı mecralara kanatlanıp akmak istorsun. Renkli, cıvır cıvır, hem eğleneyim hem öğreneyim, ilkokul çocuğu ayakları...

Ben seni gördüm bebek!

Yavru Tarzan'dan  koskocaman bir halk hizmeti daha geldi; emecmua, güzel bir dergi sitesi, hem dergilerin renkli dünyasına kısa bir bakış, hem üyelik olanağı açıyor. Üyelik olanakları iki şekilde; sadece internet üyeliği, yani eve dergi yollamıyor, derginin tamamını bilgisayardan okuyorsun;  diğeri ise bildiğimiz geleneksel abonelik, eve dergi postalamalar... yeni dergi kokusu... kuşe kağıt hissiyatı...

Fiyatlar gayet güzel. Yelpaze; akademik konulardan gelinliğe kadar... Takdir ettim.

zkik vaziyet

Şu an bloğum o kadar saçma bir vaziyette ki anlatamam... yeni modüller ekleyeyim dedim, ekleyemeseymişim...
yavri tarzan... zk gibin dşşk gibin bir şe, yazmaya karar vereceğim neredeyse şu an gördüğünüz slogan yerine. Acil harekete geçmem lazım ama takatim yok.


Bir şey anlatacaktım ben , hah!
Bloğun sağını solunu yontayım derken iyice zıvanadan çıkıp hayatında bir iki kere imleciyle html  kutularına dokunmuş biri olarak bu saat yerine yazdığım başka şeyleri html üzerinden düzeltecektim!  Sonra ya ne işim olur htmleyle dedim, iyi ki demişim. Sonra "düzenle" denen olayı keşfettim. aydınlandım resmen.


Bunların hiç biri sizi ilgilendirmiyor, size ben azıcık bilgi vereyim, gelin hacılar, halooo!


gereksiz bilgiler , tam da konuyla alakalı olarak birbirinden gereksizmiş gibi görünen binlerce ve hatta onbinlerce bilgiyi içinde bulunduran bir şahane bir... şahane bir şey. kafanız mı dağılmıyor? sevgilinizden mi ayrılamıyosunuz? rejim sıkıntısı mı var bünyenizde? ne olacak bu fenerin hali mi diyeceğim sekizde sekiz biraz fazla olmadı mı hakikaten beyler! lan!


getirmeyin beni oraya, bir düşündüm de, şahane bir uyarıymış.


dedim ve aklıma alpay erdem geldi. şimdilerde onun "ben" köşesi gibi takılan çok adam varmış gibi geliyor. ben de zaman zaman aha alpay erdem gibi mi yaptım hehey, derken bulmuyorum değil kendimi.


zaten, kendinden bahsederek bir sürü adamı eğlendiren bir bu süper insan bir de ersin karabulut bir de bay j . bir de bir de  kimbilir başka kimler vardır değil mi sayın okur?


'zkik vaziyet'ten nasıl da 'sayın okur'a böyle kaymak gibi bir geçiş... itiraf edin elim çok hafif. hiç acıtmadım ama değil mi?


mühim bilgi:
alpay erdem'in kendi sayfasını da ekleyebilirdim ama açılmadı. hakikaten açılmadı. çok istedim ama. :)


ya konuyu bağlamıyor muyum hasta oluyorum kendime, neyse işte bu yaşam karmaşasının tam ortasında kendinizi bir, ya okuyayım da şaşırayım köşesinde mi bulmak istiyorsunuz; gereksiz bilgiler orada! yukarda kaldı ama orada!


oh, tarzan. cansın hea.