Tarzancam daha iyidir...

25 Haziran 2010

Bu var!

Herhangi bir ürün içün internetteki en iyi fiyatı arama aparatı.
Dana, deyince bile iki sayfa sonuç çıkardı. -alkış- 
Bulunsun bi kenarda.

http://www.biarada.com/

23 Haziran 2010

Bir seni sevdim çilek ağacı!

Şimdi, evet.

Uno: 
Bizim oralardan haberler var!
Mezopotamya civarı antik inanışlar, tanrılar, tanrıçalar, rüyalarda erkekleri baştan çıkarıp onlardan şeytan çocuklar doğuran ifritler ve daha niceleri içün... 
Fakat güzel bir çeviri olmuş;

Dos:
Bir de bir başka sosyalleşme hedesi, hiç gerek yok aslında ama çakıyoruuuum çaktım çünkü bir ara kafa dağıtmak için dalmadım değil;
Soru falan cevaplıyorsunuz, eleman-hatun kaldırılması olayı da hat safhalarda ve anladığım kadarıyla henüz işgale uğramamış ve işin ilginci yeni bir site olmamasıymış, ööeh.

Tres:
Midye Dolma nasıl yapılır?
Aslında tarifi direkt kendim verecektim ama daha önce yapmadığım bir şeyi bir yerden okuyup da yapmış gibi yazmak, beni çok cezbetse de, zor geldi. Zamanım yok. Yoksa yaparım. Hiç acımam.
Anam yemek tarifi vermiş laaan, denmesi de hiç umrumda olmaz. Çünkü  burada midye dolmadan bahsediyoruz! O sıradan bir yemek değil, o bir yemek değil bir kere! 
Başka bir şey.
Onun yerine, Rumlardan Türk Mutfağı'na ve oradan Mardinli kardeşlerimizin tekeline geçen, bu on tanesi bir yıllık civa ihtiyacımızı karşılayacak şekilde programlanmış esasen pis bir hayvandan imal edilen ve çoğunluğun aksine zeytinyağlı dolmaymışçasına kuru üzümlü falan sevdiğim -tatlımsak her şeyi seviyorum- - seni de seviyorum okur- mükemmel yiyeceğin şerefine bu linki buraya çakıyoruuum, çaktım.

Quatro:
Geçenlerde bir yerde, havuz başı falan olabilir ehaheha, yani neyse, sigara-çakmak olayları gelişti ve biri bana çakmak lazım mıydı esprisini yaptı. Bu vesileyle tarihe not düşüyorum. Yıl 2010, mınako-i. 2010!!!

Cinco:
Maşallah... 
Ya, bu sene nasıl meyve var biliyor musunuz? Var mı oralarda meyve ağaçları hiç? Hım? Buralarda var ve çıldırmış vaziyetteler. Maltepe civarında dut ağacının biri, öyle bir dut dökmüş ki yol kenarına, önüne araba çektiklerinde falan oradan geçmemeyi tercih ediyorsunuz, nereden baksaız bir üç-dört kilo kadar dut dökmüş. Öyle yani dutlar genel anlamda çıldırmışlar.
Fakat karadut suyu için lan çokzel.
Öyle ki çıldırmış bir karadut ağacının yanından hüzünle geçiceksiniz, ah ne güzel suyu çıkardı bunların diye.
Bir de erikler.
İş yerinde, bahçede erik ağaçlarını  toplamayı daha bitiremediler ve şimdiden sanıyorum on kilo civarı erik çıktı bile. Yiyen de yok, yatıyor kütür kütür erikler.
Fakat benim odadaki mal çiçek, çiçek açmadı.
Aynı çiçeklerden Marmara Üni'de gördüm açmışlardı... Bi düşündüm de şimdi, gidip hizmetçiye neden sormadım  ya bunlar her sene açıyo mu diye...hım? Aklıma gelse yapardım. Yaparım ben, barda-kafede falan bilmediğim güzel müzik çıkarsa gider ismini alırım falan, o tür şeyler, sorardım, biri benim için sorabilir mi lan? Hımm?? Bahçelievler Kampüsü, İİBF, lüdven.
...
Tamam tamam.
Şaka. 
Du bakalım, bi sn ben halledicem.-halledeceğim-
Niye açmıyosun lan hakkaten sen!

Seis:
Ceviz ağacı var da çilek ağacı neden yok, dedim ceviz ağacına bakarken. Sen o sinirle ceviz ağacı dallarıynan üzerime üzerime şöyle bi geldi, neyse ki cevizleri tam olgunlaşmamış, fazla hasar almadım. Fakat ceviz ağacının ağzı çok bozuk, onu öğrendim, yok çilekler gtüme girsinmiş yok bilmem neymiş, cık cık cık...
Tam da şey diyecektim, ya belki çilek tarlası olması daha iyidir, ceviz tarlası olduğunu düşünsenize bir, düşünemeyeceğiz tabi tarla mı gördük hayatımızda? Ceviz havada iyi iyi, neyyyyse. ah!... laan!!

Cevizinin peşinde Kadıköy'ü enlemesine geçen karganın hikayesi var bu arada, anlatmiim şimdilik, fakat kargalar için pek bir değerli bu cevizler sanıyorum, sinirlenebiliyorlar, dikkatli olmak lazım.

Siete:
Sie te!

Ocho:
Yok, hayır, İspanyolca öğrenmiyorum.

Nueve:
Alovvvv! 
Meyve çekirdeklerini ortalığa saçın diyorlar, saçılacak! 
Çok yağmur aldık ya bu sene, sanıyorum o nedenle, valla, saçın bakın çogzel olacak..
Ya evet, noldu da bu derece bir doğa sapığına dönüştüm ben, hayırdır, yaşlanıyor muyum nedir diyeceğim, geçenlerde hayallere daldık, bir  Orta Avrupa turu şeedelim dedik, turla gidelim dediler, o kadar yaşlanmadım dedim... özgür bir danayım ya ben, hala Avrupa sokaklarında sürtesim var çünkü.
Demek ki daha yaşlanmadım sonucunu çıkarmıştım ama şimdi meyve ağaçları-tarlalar falan bi yandan da 250 yaşındaymış gibi de hissetmiyor değilim.
 Bir ara üniversitede dellenmiştim, Ziraat Fakültesi'ni kazanmak içün tekrar sınava giresim gelmişti... neyse ki sayılsal mezunu değildim. Yoksa yapardım. O sırada yapmasaydım şimdi yapmaya kalkabilirdim. olabilirdi. güzel olabilirdi her şey...
Neyse yeaaav.

Diez:
Saygılarrr...

21 Haziran 2010

Güneş sistemi söyle sen kimsin?!

-Tema geri döndü, hehey...
-Çok başka bi temayı yüklerken yaptığım bi mallık sonucu klasik temama dönememiştim, özlemişim lan.
-Bu arada elektrikler gitti de...
-Ben de oturup kitap okudum, onca kitap arasından elime düşe düşe mal bir kişisel gelişim kitabı düşmüştü, ya işte sakın bir şeyleri ertelemeyin, yok efendim güneş sistemi, sizin onun hakkında ne düşündüğünüzle ilgilenmez falan...
-Öyle mi, dedim hakkaten skinde değildir, değil mi?
İşte bunun üzerine oturup şu aşağıdaki mal hikayeyi çizdim.
Yavru Tarzan gururla sunar;

                                        Güneş Sistemi Söyle Sen Kimsin??!!

                                                                               Kapak


                                                                        fakat neler oluyordu???
                                                                  
                                                                               SON !

-Bir kaç yüzyıldır hiçbir şey  çizmediğimden tabi bu korkunç durum.
-Ama bu kadarını yapmak bile ne kadar vaktimi aldı var ya...
-Neyse ki elektrikler yoktu.
-Böyle efendim, afiyetle...

İzninizle biraz duygusallaşacağım canım! #2

 Alternatif başlık; Söylemek istediğim...

-Gözlerine siyah kalem çeksek, çok tatlı olursun biliyor musun?


Jack Sparrow yapsak adamı, yakışır bence. Öyle, ona müsait bir tipi var. O yüzden demek istiyorum; kalem çeksek olur. Ama çekip karşıma çıkma sakın...
Üzerine atlarım vs...

Bi de o, güzel bir adamdır.
Onunla biz, yıllar önce, kendimizle bile alakalı  hiçbir şey bilmediğimiz o yıllarda (öyle yıllardı ki, evet, içimizde bir şey vardı ama ne olduğunu biz bile bilmiyorduk.) tanışmıştık.-ismen-
Sonra, çok uzun yıllar sonra, internetten bir daha tanıştık, çünkü hafızası zamana yenilmişti ( ...ya da ben mi zamana yenilmiştim? )
Ve Mualla tanrıçasının kurallarına ve tüm online falların olumsuz sonuçlarına rağmen,-ve  hatta pati-atan'ın ilahi işaretini bile dikkate almadan-  yolları adamda bitirdik.

Adam, nette olduğu gibiydi.
Ve hayır, nette olduğu gibi derken, resimlerden bahsetmiyorum.
Yani işte, tam olarak; olduğu gibiydi.

Anladım ki çok sonra, meğer ben yanılmışım, meğer adam nette değilmiş.
Benmişim nette olan ve dolayısıyla nerede olduğu belli olmayan.
Onun işte ne güzel, tek bir kimliği ve tek bir ifade şekli, benim olağanüstü kimliklerim ve benim bile anlamadığım ifade şekillerim karşısında dimdik ve ayakta...
İşte, tapmamak elde değildi.

Neyse ki siz tanrılarla çok deneyimim var, klsdakljsdakjsd, yok öyle kolayca tapınmak falan...
Heeey tanrılar, sizlere testlerim var!

Önce şuna cevap ver istedim;
-Gözlerine siyah kalem çeksek, çok tatlı olursun biliyor musun?

8 Haziran 2010

Bu oluyor; Uluslararası Öğrenci Trienali!!!

Duyarlı bir yaratığım.

Değilim ya, dalga geçtim bir an için, hayır değilim.
Evet, neyse, benimle alakalı bugünlük bu kadar bilgi yeter.

Yine güzel bir şeylerin haberini verelim, bu arada şeye döndük sanıyorum, ABD'de çocuğun biri, sitesinde sadece iyi haberleri yayınlıyormuş. Konsepti oymuş. Ona döndük.
Tarzan, sen ne zaman konsept belirleyeceksin bebeğim?
Ya evet, ben daha konsept falan belirlemedim.
Diyeceksiniz ki aylardır burada neler oluyor?
Bilmiyorum??!! kjasdjkdsajldljlkjfd. Ama bu değil ya. Bu olmasın yani, başka bir şey olsa??!!

Neyse evet, Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi bu yıl, 5. Uluslararası Öğrenci Trienali'ni gerçekleştiriyor. Büyük bir şey. İlgilenin ve çıtır insanları düşünün. Sanat-siyaset-spor-belki sevişmek... hepsi bir arada.-olabilir-

Fakat afişi beğenmedim. Üzgünüm.
Bi de daha eğlenceli bir site olabilirdi sanki.
Uluslararası sıradan-sıkıcı bir toplantı olayı gibi olmuş.
Ya bizim ulus ilişçilere bi benzemeyin n'olur ya.

Bir de trienal ne?
Üç yılda bir yapılınca trienal oluyormuş.

Öğrenciyken de, özellikle öğrenci işi olan organizasyonlara karşı müthiş ilgiliydim. Çok dana olabiliyorlardı çünkü. Özgür ve dana. Çok eğlenirdim bunlarla. Bakalım ne saçmalanacak, diye olay yerine ilk damlayanlardan biri olurdum ve adam da toplardım. Vakit, para ve berbat organizasyon nedeniyle prestij  kaybı mı -Tarzan seninle bir daha hiçbir yere ...ööf-, peeeeh, derdim, buna değer. Bir daha bu kadar özgür ve dana olunamayacak.

Linkler gelsin;
Marmara Üni  tanıtımı
Radikal Haberi
Bi de baazı sözlüklerde link çakmış olabilirim.
Kamuoyuna saygıyla... meeeeeh!

anam okur mektubu gelmiş!

Lan?!

Ya sen, okur, sen istersin de ben buraya link çakmaz mıyım?!
Hım?

Biranın sıcak servis edilmesine ifrit olan arkadaşlar bir hareket başlatmış; burada.
Düzgün bir şey için örgütlenin lan, diyebilenleriniz var, ben biliyorum, alçaklar...!!!
Olsun yaf, örgütlü hareket, nerden başlarsan  başla güzeldir, alkolik de olsa...

Lö Petit Notte:
Merve'cim teşekkürler bebeğim. Unuttuğumu sandın di mii??
Nişana annem falan da gelecek bu arada galeba jfjsfalkjklj...

Moda akademimiz varmış!

Varmış evet. Şuraya çakalım.
Moda blogları akademinin tanıtım günlerini coşkuyla kutluyor mu lan?
Hiç bilmiyorum. Ben olsam kutlardım.
Yoksa yoksa ...??!!

2008'de açılmış, London College of Fashion'la falan bağlar geliştirilmiş.
Başka şeyler de var;
Yamulmuyorsam 2004 senesinde İTU bünyesinde açılan  Moda Tasarımı Bölümü, NY Fashion Institute ile baya organik bağlar geliştirmiş, son senesinde öğrencisini NY'e yolluyor, ylisans şansı açıyor, hatta 2004'de -Yavru Tarzan'ın Umuttepe kapısından girdiği yıl- çook da yüksek puanla öğrenci almayan -ama İngilizce kasılma talep eden- bölüme o sırada giren öğrenciler şimdi NY'nin altını üstüne getirmekle meşgul?!?!!!

Sonuç;
Yok sonuç falan, dağılın!
Ühü..

3 Haziran 2010

Bir Vergi Dairesi Macerası

-Vekaletnameniz mi var? Derhal kurtulun o lanetten, diye haykırmak isterdim ama anlaşılan artık çok geç. Bundan sonra efendim belediyeymiş, vergi dairesiymiş, özellikle tanrının belası vergi dairesi, falan gezerken onu yanınızda tutacaksınız. Tamam mı? Bu konuda artık problem istemiyorum. Anlamayan parmak kaldırsın.
-Daha önce resmi kurumlarla hiç bir tecrübesi olmayan yeni mezunu, bir vergi dairesinin önüne bırakıp gir, borç sorgula, deyin ve vekaletname nedir hiç bahsetmeyin. Bence bu, onun için yeterince eğitici bir çalışma olacaktır. Evet.
-Ya da çok iyi bir insansınızdır ve bu şekilde kıvranmasını izlemek size zevk verecektir, bu da olabilir. -sana da mükellefine de tahakkuknamene de ve tüm o diğer Osmanlıca kelimelerine de!!!- -yalvarırım bildiğim sevdiğim Türkçe'yi konuşun lan!-
-Vergi dairelerinden nefret ediyorum! Hayır, yeni mezun da değilim -değilim değilim- -babayı değilim- ama vekaletname olmadan, patronumun deyişiyle pazara alışverişe çıkar gibi, borç sorgulamaya gittim vergi dairesine, evet. Sana o vekaletnameyi neden verdik, dedi, dosyana koyup unut diye mi?! Ne bileyim ben, diyemedim, içimden gülüyordum. Ama hakikaten al  işte bu vekaletnamen, dediklerinde; eeöö, iyiymiş ehe, koyarım ben bunu dosyama, ehey, dışında bi tepki vermemiştim. İnsan bi der, bununla gidilecek, bu bu bu diye.
-Ne bileyim ben!!
-Ticaret hukuku son bütümdü benim, onu verdim ve mezun oldum-göya-. Ama eminim vergi dairesinde olup bitenlerin -hala anlamak istemiyorum- bana öğretmeye çalıştıkları hedelerle bir alakası yoktur.
-Varsa da ko gtüne desinler..
-Ya siz sabah da gelmiştiniz, size vekaletname sormuştuk, dedi, tamam dedim var aslında benim vekaletnamem. Sibel Hanım'a gideceksiniz, dedi bana bozuk bozuk. Bozulmuş. İbne lan resmen bozulmuş. Sibel Hanım'a gidelim. Sağ tarafı gösterdi, Sibel Hanım, diye tekrarladım kendi kendime, öyle her denileni en az bir kez tekrarlıyorum ben vergi dairesinde,  misal; önce  kayda sonra sicile gidin, numara alın, sonra Muammer Bey'e dönün... kayıt, sicil, numara Muammer Bey...Neyse Sibel Hanım'ı gösterdi sağda, bu arada sağda beş hatun var ve bir tanesi de mi kafasını kaldırıp bi bakmaz?! Sibel Hanım!!! sibelll hnmmm...sibelll...
-Bir keresinde Salih Bey'i mi ne aramıştım. Nasıl bir Salih Bey'se, iki odası var, Salih Bey, diye soruyoruz, odasındadır, e odasında yok, o zaman aşağıda bir odası daha var oradadır, nerede aşağıdaki odası, sol tarafta koridorun sonunda, tıkır tıkır tıkır, buyrun, Salih Bey'e bakmıştım, yok burada, e nerededir, yukarıdaki odasındadır, e oradan geliyorum zaten, Allah Allah, bekleyin biraz, pırr pırr pırr pırr, Salih Bey Salih Bey, siz misiniz, yok ben değilim ama Salih Bey yukardaki odasındadır, bi yukardaki odasını deneyin, tekrar yukarıdaki odaya gidilir, Salih Bey, e aşağıdadır, e skicem!!
-Demek ki insan, Tutunamayanlar'daki devlet dairesi tasvirini  aynen yaşayabiliyormuş. Heey, Oğuz Abi! Buralarda pek bi değişiklik yok be abi...
-Bu arada Salih Bey'i onca aramalara rağmen bulamamıştık.
-Öyle her vergi dairesine gidilecek dendiğinde beni bir heyecan alıyor, du bakalım diyorum, labirentte peynir arayan fareymişçesine.
-Bi keresinde, bi kullanım kılavuzu yazın lütfen ama, demedim değil, yeni başlayanlar için vergi dairesi, Osmanlıca-Türkçe açıklamalı, resimli, uygulamalı...
-Bir de motorlu taşıtlar vergi dairesi var, o çok başka.
-7. katta asansörü yakaladım. Asansör var biliyorum. Girişte motorlu taşıtları sormuşum, aynı anda iki kişi 7. katta, ama asansöre binin isterseniz, demiş, anam noluyor, demişim, yardımsever vergi dairesi kalabalığı siziiee, ben burada kimse konuşmuyor sanıyordum. Saolun, dedim, bi işim daha varrrr... öyle. Çok meşgul bir insanım ben, vergi dairesinde oda oda dolaşacağım. Neyse 7. kat, asansör. Loş-koyu sarı ışık, nemli bir atmosfer ve daha da güzeli eksik düğmelerr... Ara kata inmeyeceğim, eksik düğmeleri sallamıyorum. Neyse ki Z korunmuş. Birazdan, Z'ye basmış olmama rağmen 2. katta, bembeyaz önlüğüyle -o kadar beyaz olmasını beklemezdiniz- bir temizlikçi elinde türk kahvesiyle beliriveriyor. Ya ben zemine gidiyordum, acıyla inliyorum, burası ikinci kat, diyerek yolculuğuma dahil oluyor. Tekrar z'ye basıyor fakat asansör hareket etmiyor. Benden minik ve zayıf bir hatun, elinde dolu türk kahvesi olmasına rağmen kapıya iki yumruk sallıyor ve zemine doğru huşu içinde yol almaya başlıyoruz.Anladı bak, diyor, mutlu, elinde türk kahvesi. Çok mutlu, türk kahvesi ikram etmişler, afiyet olsun, diyorum, ya bu arada damla sakızlı türk kahvesi çıktı bi deneyin valla çogzel ...
-Merdivenlerde bir şekilde topuklarım takılıyor ve düşme tehlikesi atlatıyorum, girişteki eleman görüyor, ah, vallaha düşeceketiniz, gerçekten korktum düşeceksiniz diye, ama orada hep takılıyorlar biliyor musunuz, vallahi ucuz atlattınız, düşecek-insanlar-hep-merdivenler-dikkat-vallahi... ben kapıdan çıkana kadar konuşuyor konuşuyor konuşuyor... anlıyorum ki vergi dairesinde sadece kapıcı-temizlikçi ve çaycı konuşuyor konuşuyor konuşuyor...
-Çok yaşayın e mi.
-Akşam sofrada, baba ben bugün vergi dairesine gittim, diyorum, oouuvv diyerek yüzünü buruşturuyor ki bunu yapan babam kırk yıllık bankacı. Düşünün vergi dairesi tam olarak neyin karşılığı. Nesilden nesle geçen bir korku, bir dehşet kaynağı o!
-Abartmayalım yavru tarzan.
-Hayırlı olsun.