Bugün Radikal'e şöyle bir göz atayım dedim, anasayfaya üç enerji haberi koyulmuş olması aceba bir tesadüf mü yoksa biri bize bir işater mi vermeye çalışıyor, bilemedim.
Enerji sektörü, gelişiyor efendim durduramıyoruz.Olayın bir kaç yönü;
1- Büyük Aşk
Şimdi bizimkiler, bir nükleer bidi bidi olaylarına girdi, hatta Rusya'yla mutlu bir beraberlik yaşamaya falan başladık. Bu konuyla alakalı anlaşma dış ilişkiler komisyonundan geçmiş ve tartışılmak üzere genel kurula damlamış.
Rus tarafı ile yapılan anlaşmaya genel bir bakış Radikal'den huzurlarınıza gelsin;
Nükleer gelsin de ne olursa olsun!
Anlaşma şöyle: Nükleer tesis kuracak şirkete bedava toprak ve altyapı hizmeti verilecek. Engel çkaran
özel mülkler hemen kamulaştırılacak. Ve bu tesislere getirilecek yabancı işçilere kolaylık sağlanacak.
TBMM, Akkuyu’da nükleer santral kurulması için start verdi. TBMM Dışişleri Komisyonu’nda geçen anlaşma önümüzdeki günlerde Genel Kurul’a
gelecek.
Anlaşma Genel Kurul’da kabul edilirse Rus yetkili kuruluşlarının proje şirketinden toplam payları, hiçbir zaman yüzde 51’den az olmayacak. Türk tarafı sahayı mevcut lisans ve mevcut altyapısı ile birlikte bedelsiz olarak, nükleer güç santralinin söküm sürecinin sonuna
kadar proje şirketine tahsis edecek. İhtiyaç duyulan özel mülkiyete konu diğer tüm arazilerin kamulaştırılması hususunda kolaylık sağlanacak. Yabancıların çalışmasına ilişkin gerekli izinlerin verilmesi kolaylaştırılacak.
TBMM Dışişleri Komisyonu’nda kabul edilen Türkiye ile Rusya Federasyonu Hükümeti arasında Akkuyu sahasında bir nükleer enerji santrali tesisi
ve işletilmesine ilişkin anlaşma önümüzdeki günlerde TBMM Genel Kurulu’na gelecek. Anlaşmanın Genel Kurul’da geçmesinin ardından Akkuyu’da nükleer santral kurulacak.
RUS ŞİRKETLERİN PAYI
YÜZDE 51’DEN AZ OLMAYACAK
Muhalefetin sert eleştirilerine rağmen AKP’li vekillerin oylarıyla komisyondan geçen anlaşmanın kara delikleri şöyle:
Anlaşmaya göre, Rus yetkili kuruluşlarının proje şirketinden toplam payları, hiçbir zaman yüzde 51’den az olmayacak.
BEDELSİZ VERİLECEK
Türk tarafı sahayı mevcut lisans ve mevcut altyapısı ile birlikte bedelsiz olarak, nükleer güç santralinin söküm sürecinin sonuna kadar proje şirketine tahsis edecek. Santralin kurulacağı ve Türk devletine ait ilave arazi de proje şirketine bedelsiz olarak tahsis edilecek.
İLAVE ARAZİ VERİLECEK
Gerekli olursa proje şirketi ilave arazi için Orman Fonu’na gerekli ödemeleri yapacak.
KAMULAŞTIRMADA KOLAYLIK SAĞLANACAK
Türk tarafı proje şirketine yürürlükteki Türkiye Cumhuriyeti kanun ve düzenlemeleri kapsamında, proje ile ilgili olarak ihtiyaç duyulan özel mülkiyete konu diğer tüm arazilerin kamulaştırılması hususunda kolaylık sağlayacak. Türk tarafı yürürlükteki Türkiye Cumhuriyeti kanun ve düzenlemelerin izin verdiği ölçüde, proje şirketi adına veya proje şirketi rızasıyla istihdam edilenler, yükleniciler, acenteler, temsilciler için veya öyle bir erişim isteyen diğer kişiler için söz konusu arazilere erişimi garanti edecek.
YABANCILARA İZİN KOLAYLIĞI
Projeyle ilgili olara yabancıların çalışmasına ilişkin gerekli izinlerin verilmesi kolaylaştırılacak.(anka)
Link Hedesi
Tasarı bu haliyle alkışı hakediyor. lkjsakljskjlskjlskjs
2- Herkesin Büyük Aşkı Kendine
* Bir tarafta nükleer bidibidiler süredursun, özellikle enerji konusunun bir alt dalı olarak alternatif enerji konusunda büyük ilerlemeler kaydediliyor. Bununla alakalı haberleri nereye çakmıştım şimdi hatırlamıyorum ama bildiğim kadarıyla e-coli bakterisini şeker ile besleyerek bir evin tüm ihtiyacını karşılayacak enerjinin üretilmesi konusu üzerinde çalışılıyordu. Bu, herhangi bir yere bağlantı gerektirmeden, dev bir kazanın içinde bakteri besleyerek enerji üretmemiz anlamına gelebileceğinden, fena ilgimi çekmişti.
Şimdi fazla bir şey bulamadım ama konu ile alakalı birazcık bilgi içün tek bir tık
** Alternatif enerjiye bir örnek olarak, su-rüzgar-güneş enerjisinden faydalanılması olayı. Misal rüzgar; özellikle Çanakkale civarı için çok önerilen bir çözümdü. Bir uygulamasını, Kocaeli Üni Umuttepe Kampüsü'nde görmüştüm, pırr pırr dönen otuza yakın pervane vardı. Çok bilinen bir başka çözüm olarak; güneş panelleri. Bu konuyla alakalı mükemmel bir anektod yapıştırıyorum buraya; yine biz bölümdeyken, Nostradamus'luğa soyunmuş bir hocamızın Orta Doğu'nun geleceği için öne sürdüğü açıklaması, petrol bitince bu sefer de güneş enerjisi için birbirlerine girecekleeaaarrr!!!, şeklinde bir iddia içeriyordu. Ehaeha, diyerek geçiştirmiştik. Güneş panelli araba vs. bir hayli popüler olsa da, dünyanın bol güneş alan bölgeleri için alternatif vir çözümken, doğaya en çok zarar veren ülkelerde kalıcı bir çözüm olarak algılanmadı.
Hidroelektrik santrallerinin kurulması meselesi TR'de de elbette gündeme geldi ama uygulama esnasında yaşanan acı bir olay yine Radikal'den gelsin;
İkizdere'ye deneme darbesi!
Doğa harikası Rize'nin İkizdere Vadisi'ndeki ilk hidroelektrik santral (HES) deneme üretimine geçti, derenin 8.5 kilometrelik kısmı kurudu. Dereye 26 tane daha HES kurulması planlanıyor
MUHAMMET KAÇAR haberi
RİZE - Rize’nin ünlü İkizdere Vadisi’nde 95 megavat kurulu gücündeki Cevizlik Hidroelektrik Santralı deneme üretimine geçti; dere suyun tünele alındığı 8.5 kilometre boyunca kurudu. 64 kilometrelik vadide 20’yi aşkın HES’in daha yapılmasının planlandığını, bu olduğunda suyun 55 kilometre boyunca tünele alınacağını belirten yöre halkı, İkizdere’nin tamamen kurumasından endişe ediyor. Bölgede daha önce de deneme üretimine geçen HES nedeniyle Güneysu Gürgen deresi kurumuştu.
İkizdere Vadisi, endemik bitki ve canlı çeşidi açısından dünyanın en önemli 200 vadisi arasında gösteriliyor. Sanko firması vadide yaklaşık dört yıl önce 95 megavat kurulu gücünde HES yapımı için çalışma başlattı.
HES inşaatının durdurulması istemiyle İkizdere Derneği öncülüğünde 2007 yılı Mart ayında Rize İdare Mahkemesi’ne dava açıldı. Dava kapsamında ilk bilirkişi heyetinin hazırladığı raporda saniyede 500 litre su bırakılması halinde deredeki canlı yaşamın zarar görmeden devam edebileceği yönünde görüş bildirildi.
Bunun üzerine mahkeme, ÇED raporunda belirtilen 150 litre/saniye yerine dereye 500 litre/saniye su bırakılmasına karar verdi. Ancak, bu oranla derenin kuruyacağını ve canlı yaşamın yok olacağını öne süren yöre halkı, DSİ’nin raporlarına dayanarak itiraz etti. İtirazı kabul eden mahkeme, bölgede yeniden bilirkişi heyetinin inceleme yapmasını kararlaştırdı.
Son yapılan bilirkişi incelemesi sonrası Rize İdare Mahkemesi dereye 2.8 metreküp/saniye su bırakılmasını kararlaştırdı. Bu sürede HES inşaatı tamamlandı ve cuma günü deneme üretimine geçti. Santralın deneme üretimine geçmesiyle İkizdere ilçesi Cevizlik köyü ile Soğuksu köyü arasında kalan bölümde su tünele alınınca 8.5 kilometre boyunca İkizdere Deresi kurudu. Böylece Rize’de daha önce Güneysu ilçesinde yapımı tamamlanan ve deneme üretimine geçmesiyle kuruyan Gürgen Deresi’nin ardından bu kez de İkizdere Deresi kurumuş oldu.
Etkili yağışa rağmen...
‘Derelerin Kardeşliği Platformu’ Dönem Sözcüsü Ömer Şan, santralın dere suyunu tuttuğunu, bu nedenle derenin kurumak üzere olduğunu savundu: “Son günlerde etkili olan yağışlar sonucu derenin debisi yükselmesine rağmen santraldan bırakılan suyun azlığı, derenin adeta kurumuş gibi görünmesine neden oluyor. Çünkü dereye firmanın taahhüt ettiği gibi saniyede 2.8 metreküp su bırakılmıyor. Bırakılan su en fazla 500 ya da 600 litredir. Derenin kuruması, yaşamı ve bölge iklimini de olumsuz etkiliyor. Bu suda balığın veya diğer canlıların yaşaması mümkün değil.”
Şan’ın verdiği bilgiye göre ‘İkizdere, 64 kilometrelik bir vadi. Vadide yapılacak ve sayıları 26’yı bulması beklenen santrallar sonrası su 55 kilometre boyunca tünellere alınacak. İkizdere’nin tamamı kuruyacak.’
Rafting de bitti.
Derenin kurumasıyla İkizdere de rafting sporuna kapandı. Gelişmekte Olan Spor Branşları Federasyonu Rafting Asbaşkanı Şafak Tatoğlu, daha önce rafting için ideal parkur olan İkizdere’nin azalan suyu nedeniyle bu özelliğini kaybettiğini söyledi. Asbaşkan Tatoğlu, “İkizdere eskiden Türkiye rafting şampiyonalarına ev sahipliği yapıyordu. Ancak, santralların deneme üretimine geçmesiyle azalan su seviyesi İkizdere’nin rafting şampiyonalarına kapanmasına neden oldu. Sadece bazı kısa mesafeli bölümlerde antrenman yapılabilir” dedi.
Link Hedesi
*Bir de çöp-atık ıvır zıvırlarından enerji elde edebilme durumu var. Almanya'da günlük çöpleri bertaraf ederek bir mahallenin elektrik ihtiyacının karşılanabildiğine dair bir takım duyumlar almıştım. Suyla çalışan araba, çöple çalışan araba haberlerini de muhtemelen hepimiz görmüşüzdür.-Linkleri sonra halledelimzie- Bu minik araba haberlerin dışında, özellikle çöpten enerji elde edilmesi, sadece meeeh! denebilecek bir haber değil, bu olayın hakikaten geleceği var.
*Vö,olayın bir başka ayağı olarak teknolojik gelişmeler;
Bu birazdan çakacağım, çok yeni bir haber, ve bor madeni haberi de içeriyor. Sürtünme katsayısının azaltılarak, teflondan daha kaygan bir yüzey elde edilmesi, daha az enerji ile daha çok iş yapılabilmesi anlamı taşıyor.
Yine Radikal Haberi olarak Dr. Ali Erdemir'in hikayesi ve bugün de ne Radikal yaptı arkadaşım...
Türkiye'de iş bulamadı, dünyanın umudu oldu.
Türkiye'de iş bulamayan Dr. Ali Erdemir, ABD'ye döndü ve dünyanın en başarılı 100 bilim insanı arasına girdi. Türkiye'de '
Su gibi İngilizcen var' diye otel lobisinde çalışması önerilen Erdemir, enerji problemi konusunda dünyanın umudu oldu!
BETÜL KOTAN haberi
Amerika’da tripoloji konusunda yaptığı doktoranın ardından Türkiye’de bir milletvekili tarafından İngilizcesi iyi diye otel resepsiyonunda çalışması önerilen Dr. Ali Erdemir, Amerika’da sürtünmesiz kaplama ve nano ölçekte yapay elmas gibi icatlarıyla bilim dünyasında çığır açtı.
21. yüzyılın en başarılı 100 bilim adamı arasında adı geçen Dr. Ali Erdemir, sürtünme katsayısını binde bire düşürmeyi başararak teflondan 40 kat daha kaygan bir yüzey ve dünyanın enerji sorununa alternatif üretti. Buluşlarıyla tam dört kez Bilim Nobeli olarak kabul edilen R&D 100 ödülüne layık görülen Erdemir, Bilim Oscar’ı olarak adlandırılan Discover Magazine Ödülü’nün de sahibi. 3 bin 500 bilim adamının çalıştığı Argon Laboratuvarı’nda 22 yıldır çalışmalarını sürdüren Erdemir, laboratuvarın en seçkin 36 bilim adamı arasında.
Buluşlarıyla endüstride milyarlarca dolarlık tasarruf sağlanabileceğini belirten uzmanlar, böylece dünyanın enerji sorununun da çözülebileceğine işaret ediyor. Otomotiv sektöründen, silah sanayiye, uzay teknolojisinden beyaz eşya endüstrisine her sektörün ilgi odağı olan Erdemir, mütevazı yapısıyla da tanıyanları kendisine hayran bırakıyor. ABD’de ödüle doymayan Dr. Ali Erdemir’i bir İstanbul ziyareti sırasında yakaladık ve buluşları, yaşamı ve Türkiye üzerine sohbet ettik:
Tripoloji, Türkiye’nin çok aşina olduğu bir bilim kolu değil. Bize biraz anlatır mısınız?
Sürtünmeye maruz hareket halinde olan bütün yüzeylerde ortaya çıkan değişikliklerin bilim ve teknolojisi olarak tarif ediliyor. Bunun içerisine aşınma, yağlama teknolojileri, sürtünme konuları giriyor. Çok geniş kapsamlı bir bilim kolu ama kimse farkında değil.
Toroslarda oynarken...
-Çok sayıda ödül sahibisiniz...
1987’de Argon laboratuvarına başladığımda bana verilen ilk görev yeni katı yağlayıcıların keşfedilmesiyle ilgiliydi. Neticede bor asidinin yağlayıcılık özelliğini keşfettik. İlk buluş o oldu. Aslında o maddenin yağlayıcı olabileceğini çocukken farkettik. Toros dağlarında bor madeni çok olurdu, onlarla oynardık. Yağmurlu havalarda yüzey bayağı kaygan, sedef gibi bir kıvama gelirdi. Daha sonra Argon laboratuvarında bunun nedeninin yüzeyde oluşan bir asid tabakasından kaynaklandığını anladık. Buluşum bilim çevresini çok heyecanlandırdı, Araştırma Geliştirme ödülüne layık görüldüm. Daha sonra bu buluşun türevleriyle de ödüller aldık.
-Yapay elmas da yine sizin önemli buluşlarınız arasında sayılıyor...
Biz elmas ve elmasa benzer kaplamalar konusunda çalışmalarımızı 90’larda başladık. O konuda elde ettiğimiz iki önemli bilimsel netice var. Birincisi elması nano ölçeklerde üretebilmek, nano yapılı elmas. Bunun elektron, veya x ışınlarıyla analizlerini yaptığınız zaman gerçekten doğal elmastan hiç bir farkı olmadığını görüyorsunuz. Şu anda birçok alanda kullanılabiliyor.
İkinci bilimsel sonuç, elmasa benzer bir kaplamanın, belki dünyada şu anda en düşük sürtünme katsayısını veren bir türevini keşfettik. Hem bilimsel hem teknolojik bakımdan bu buluş çok daha büyük yankılar uyandırdı.
Motor yakan buluş!
-Teflondan 30-40 kat daha kaygan olan bir malzeme diye anılıyor. Bu malzeme için sürtünme katsayısı sıfıra indi dendi.
Sıfıra inmesi imkânsız ama sıfıra çok yaklaştı. 0.001, 0.005 gibi. Bu değerler hiç farkedilemeyecek değerler. Sürtünmesiz kaplamanın geliştirilmesi herkesi heyecanlandırdı, inanılamadı. Sürtünmesiz kaplamanın ömrü ne kadar tayin etmek için bir deney yaptık. Onun ölçümünü yapan bir alet var, o alet 32 gün sürekli çalıştı. 32’nci günde, alet durdu. Biz ‘Bizim kaplama hapı yuttu’ dedik. Ancak, test aletinin motorunun yandığı tespit edildi. Bizim kaplamaya birşey olmamıştı.
-Sürtünmesiz kaplama özellikle hangi sektörlerde kullanılabilir?
Bilgisayar konusunda çığ açacak bir potansiyeli var. Bir firmayla çok yakın çalışmalar yürütüyoruz. Bu bilgisayarların içerisinde hafızanın kaydedildiği hardisk var, onun içerisinde daire şeklinde ince diskler bulunur, bilgiler oraya kaydedilir. O yüzeylerde çok ince bir karbon kaplama var, onu bizim kaplamadan yapıp aradaki boşluğu tamamen kaldırmak istiyorlar. Amaç, devamlı temas halinde kaydetme. O durumda diske kaydedilme hızı 10 misli artıyor. Aslında bu malzemeyi bütün mekanik sistemlerde kullansak, dünyanın enerji problemini çözmüş oluruz.
-Enerji tasarrufu da sizin uzmanlık alanlarınızdan biri...
Çalıştığım laboratuvarın en önemli işlevlerinden biri enerji tasarrufunu artırıcı yeni teknolojilerin geliştirilip endüstriye mal edilmesi. Örneğin bazı arabaların enerji tasarrufu çok iyidir. Onların sürtünmeye maruz dişlilerinin tasarımını çok iyi yapmışlardır. Bir de yüzeylerinde sürtünme katsayısı düşük olan veya yağlayıcılık özelliği çok yüksek olan maddeler kullanılır. Dolayısıyla az bir enerji harcayarak çok uçun bir mesafe gidilebilir.
Argon’da çalışmak
“Argon Laboratuvarında 1000’i doktoralı bilim adamı olmak üzere toplam 3 bin 500 kişi çalışıyor. Laboratuvar bir yerde enerji konularında bir bilim ve teknoloji bakanlığı olarak işlev gören Enerji Bakanlığı’na bağlı. Yıllık bütçesi yaklaşık 650 milyon dolar. Benim yıllık araştırma bütçemse 5-6 milyon dolar. Ekibimde 10 kişi var. Laboratuvarda yapılan çalışmalar enerji ve çevre ağırlıklı. Enerji kullanılırken ortaya çıkan olumsuz etkileri ortadan kaldırmanın ve enerjiyi en tasarruflu biçimde kullanmanın yolları araştırılıyor. Amerika gibi bir yerde sürtünmeden kaynaklanan enerji kaybının değerinin 500 milyon dolar olduğunu tahmin ediyorlar. Sadece otomotiv sektöründe 250 milyon araba var.”
‘Döndüm, yedi yıl önceki pozisyonu teklif ettiler’
-Amerika’ya doğru yola çıkma hikâyenizi anlatır mısınız?
İTÜ’den mezun olduktan sonra İskenderun Demir Çelik işletmelerindeki Ar-Ge merkezinde çalıştım. Onların bursuyla mastır için Amerika’ya gittim. Doktora için de Türkiye’ye veya kuruma maddi külfet olmadan, NASA’nın bursunu kazandım. Herkese verilmeyen çok prestijli bir burstu. Ama Demir Çelik Kurumu karşı çıktı, ‘Senin doktora yapmana ilgi duymuyoruz, dön’ dediler. Doktoranın sonunda daha faydalı olacağımı söyledim ve gittim, Amerika’da doktoramı tamamladım, 1986’da askerlik için Türkiye’ye geldim. Kesin dönüş yapmıştım kendimce elimde diplomam alanımda iş aramaya başladım.
-İş için çok kapı çaldınız mı?
Askerlikten sonra ilk müracaat ettiğim yer, Demir Çelik oldu. Ancak beni yedi yıl önceki pozisyonumda çalıştırmak istediler. Tam bir hayal kırıklığıydı, Amerika’da kazandığım deneyime acıdım. Çok sayıda iş görüşmesi yaptım. Neticede benim edindiğim deneyimlerle ilgili herhangi bir araştırma yeri bulamadım. İş aradığım dört-beş ay içerisinde bir kanıya vardım ki, burada gerçekten bir yerden başlasan bile imkanların kısıtlı olması dolayısıyla birşey başarman imkânsız.
-O dönem, iş bulamayınca bir milletvekilinden yardım istemişsiniz. Size İngilizceniz iyi diye bir otelin lobisinde çalışmayı teklif etmiş, doğru mu?
(Gülüyor) Evet, hikâye doğru. 1986’nın sonlarına doğru... O dönemde bir gereklilikti, iş için politikacının, milletvekilinin kapısını çalmak. Ben de açıkçası il başkanlarına, milletvekillerine gittim. ‘Ana dilin gibi İngilizce biliyorsun, doçent olarak çalışsan eline para geçmez, git bir otelde İngilizceni kullan’ dendi. Bu hikâye beni Türkiye’den kaçıran hikâyelerden birisi oldu. Çünkü benim emellerim büyüktü. Baktım, bu emellerim gerçek olmuyor, ‘tekrar dönerim’ diyerek, bir kez daha Amerika’ya gittim. Argon’dan teklif aldım. Üç-beş sene çalışırız demiştik, 22 sene oldu.
-Bildiğimiz kadarıyla üç çocuğunuz var. Onlar da sizin gibi bilime meraklı mı?
Büyük oğlum Altan, 26 yaşında, işletme okudu, bir bankada çalışıyor. Kenan, 23 yaşında, güzel sanatlarda okuyor. Candan ise henüz 13 yaşında. Vallahi hiç bilime meraklı değiller. Onları biraz korkuttum bilim konusunda. Argon’da çalıştığım sırada çocuklarıma gerektiği kadar zaman ayıramadım.
-Türkiye’nin gündemini takip ediyor musunuz?
Türkiye’de gündem o kadar yoğun ve hızlı ki, bugünkü gündem, yarınkini unutturuyor. Bilhassa bu son bir sene içinde olanlar inanılacak gibi değil. Dünyada olup bitenleri bıraktık, Türkiye’yi izliyoruz. Hanımla da bu yüzden arada bir tartışıyoruz, hep Türk haber kanallarını izlememe sitem ediyor. Ama Türkiye’de olup bitenler, tüm dünyada olup bitenlerden yüz misli enteresan. Türkiye’de bir olay patlak verdiği zaman iki kutup oluşuyor. Oysa zıt politik görüşlere sahip kişiler arasında bile belirli bir seviyeye kadar medeni bağlar olmalı.
-Türkiye’den hiç teklif aldınız mı? İyi bir teklif gelse, dönmeyi düşünür müsünüz?
Ciddi bir teklif almadım beklemiyorum da zaten. Ancak tüm yurtdışında yaşayanların kalbinin, kafasının bir köşesinde bir gün dönme hayali mutlaka var. Ama orada kurulmuş bir sistemim, uluslararası bir yerim var. Bu da bizi daha verimli hale getiriyor. O tarz, Türkiye’de devam ettirilebilir mi, ettirilemez mi bilmiyorum.
Sonuç;
Öngöremeyeceğimiz gelişmeler, beklediğimizden hızlı yaşanıyor. Belki, bir nükleer santrale harcanacak paranın - şimdi sallıyorum- dörtte üçüne, çok daha kalıcı ve çevreye/insana daha az zararlı çözümler üretilebilir, yatırımlar yapılabilir miydi/yapılabilir mi?
Yavru Tarzan sundu efendim, afiyetle.