Tarzancam daha iyidir...

12 Şubat 2010

Tekel Olayı No#3

-çok uzun oldu lan-

Direnişin, Tekel işçilerinin haklarını araması anlamı yanında toplumsal gelişim ve değişim açısından çok büyük umutlara vesile olduğundan bahsetmiştik.

İsteyince  baya baya cümle kuruyorum.  Hatta bu nota bu cümle yeter de artar bile.

Yıldırım Türker'in 8.02.2010 tarihli yazısında da bahsettiği, iyimser cepheyi daha çok gündeme getirmiştim. Her şey çok güzel olacak tandanslı bir kaç metin kopyalayıp yapıştırmış olabilirim. Sadece umut tandanslı yazılardı, ne bilelim, boş bi umut olarak yorumlanabilirdi. Ki, direniş başlı başına iyi bir şeydi ve olay hala yaşandığından varolan başka durumlar yorumlanmamıştı.

Türker'den gelsin şimdi.

"...Öncelikle, sokak eylemleriyle kendini gösteren, sergilenen dayanışmayla güçlenerek yükselen bir direnişin böylesine güçlü bir toplumsal kabul görmüş olması çok önemli bir adımdır.

Sendikaların, siyasi partilerin, çeşitli çekiş gücü kuvvetli aktörlerin ötesinde işçinin kararlılıkla bu mücadelenin öznesi olma konusunda epeyi yol kat ettiğini de görmek gerek.
Sol, kendi dışında örgütlenen bu eylemden çok sonuç çıkarabilir. Sendikalar da.
Nitekim sendika içi siyasetin güçleneceğini ummak büyük hayalperestlik olmaz.
Ama en önemlisi, AKP hükümetinin erkenden şişip rafa kaldırdığı
‘demokratik açılım’ konusunda Tekel işçilerinin örnek alınası bir durum yarattığıdır.
Türkiye’nin dört bir yöresinden gelen çeşitli dünya hali ve konumundan direnişçiler, bir arada bu toplumun üşüyen ellerini nefesleriyle ısıtıyor. Birbirlerini tanıyorlar. Birbirlerine dillerini emanet ediyorlar. Aydınlı işçiyle Batmanlı işçi birlikte yükseltiyorlar seslerini. Bir arada duruyor, bir arada eyliyorlar.
Kürt işçiler, Kürtçe türkülerle kutluyor dayanışmayı. Türk işçiler, Türkçe türkülerle.
Açılım tehdidinin kışkırttığı milliyetçi müdahale memleketin halklarını birbirine kırdırmaya çalışırken milyonların direnişiyle, Kürt ile Türk, milliyetçiliğin deli gömleğinden soyunuyor.
Muktedirlere karşı hak mücadelesinde yan yana gelmenin mümkün olduğunu görüyorlar.
Binlerce işçi benzersiz bir deneyim yaşıyor. Emek eksenli bir siyasetin
öznesi olarak sıfırdan başlar gibi duruyorlar işte orada.

Bana en büyük heyecanı yaşatan, bu direnişte kadınların nasıl güçlü bir katılımla meydanları şenlendirdiği. Başörtülü kadınla, ‘laik’ kadının, Kürt ve Türk kadınlarının kol kola meydanları inletmesi, kutlu bir gelecek muştucusudur.

Bu direnişi örgütlü bir sınıf mücadelesi olarak görmek güç elbette. Sonuçta gasp edilen haklarının peşinde ortak bir dile sahip olmayan bir kitlenin direnişi söz konusu olan.
Ama bu direniş, her türlü direniş ve mücadele hevesi iğdiş edilmiş işçi sınıfının ve genelde Türkiye halklarının güçlü bir dayanışma hattı oluşturabilmesi için önemli bir ilk adım olabilir.

Tekel işçilerinin mücadelesine, hangi saikle olursa olsun verilen destek, sokaklara çıkmayı meşrulaştırıyor her şeyden önce."

 Sonuç; dile getirdiğimiz umut o kadar da boş ve görmezden gelinebilecek bir umut olmayabilir. Misal ben daha çok, bir mucize olur da hükümetle işçi bir şekilde anlaşırsa biz bu görüntüleri rafa kaldırır mıyız, diye merak ediyordum/ediyorum hala.

Ki onu da göreceğiz.

Bi' de, bu yaklaşımın  Ece Temelkuran'ın yaklaşımı ile arasındaki fark;
Temelkuran daha sosyal bir gelecek imgesi yaratmıştı. Halk/işçi/sendika yeniden daha aktif olacak, Banu Avar'ın tabiriyle 'üzerimizdeki ölü toprağı' süpürülecekti.

Türker ise, olayın bir dönüm noktası olduğu konusunda hemfikir fakat daha sosyal bir gelecek imgesinden çok bugün sorun diye tanımladığımız konularda - misal demokratik açılım ve laik-türban kapışması- işçinin ortak hareket ettiğini belirtmiş. O sorunların çözümü konusunda bir ışık görmüş.

Ki ben,  son derece tarzanca yaklaşarak bunu bir ışık olarak görmüyorum. Bu gördüğümüz zaten, bahsi geçen sorunlara karşı toplumun genelinde varolan yaklaşımdı. Değil mi ama?

Misal, doğru, okul girişinde bir türban geyiği yaşıyoruz ama toplumun genelinde  'hakikaten' var mıydı bu problem Akp'den önce?
Önce 'Kürt sorunu' denilen ve sonrasında adı 'demokratik açılım'a dönen olay misal. Ki bence çok yönlü bir olaydır -terör, doğudaki aşiretlerin toplum + siyasiler üzerinde etkisi, doğudaki ekonomik problemler, Türkiye'nin ortadoğunun ağzında olması, sorunun büyük orta doğu planı ile bağlantısı iddiaları, Kürt ayrılıkçılarla tarihi ilişkiler-  ve Kürt-Türk kapışması diye basite indirgenemez/ indirgenmemelidir.
Ama indirgendi ve sorun diye önümüze koyuldu, diye düşünmüşümdür hep. 

Türker'den hareketle şu yorumu yapasım var; Tekel işçisinden  anlıyoruz ki  birkaç yıldır denenen kutuplaştırma çalışmaları pek işe yaramamış. Kopan kıyamet siyasiler arasında kalmış sanki. Bir bölümümüz bunu zaten biliyordu -ama siz İstanbul'daki rahat koltuklarınızdan ne anlarsınız, diyorlardı bize-, şimdi Tekel işçileri vesilesiyle ne olduğunu görmüş olduk/görmüş olalım istiyorum...

... diye düşündüm sabah sabah.

Tarzansal öpücük!

0 vıdıvıdı: