Tarzancam daha iyidir...

8 Ağustos 2011

Merhaba, ben sistem, bugün nasılım cnm???

Doğum
Çocukluk
İlkokul
Lise
Sistem zaten sizi buraya otomatik getiriyor*
Duruma göre üniversite
Sistem zaten sizi buraya otomatik getiriyor*
Duruma göre yüksek lisans
Duruma göre askerlik
Duruma göre iş
Duruma göre evlilik
Duruma göre çocuk
Duruma göre ev-iş-çocuklar
Duruma göre boşanmalar
Duruma göre ev-iş-araba sahibi olunması

Ne diyorum; zaten doğduğumuz günden itibaren sistem bizi otomatik bir yere yönlendiriyor.(*) Mezuniyetten sonra duruma göre bir iş sahibi olursun ve bir düzenden çıkıp yeni bir düzene girersin ve o düzende gidersin ve o arada toplumun sana yüklediği ödevleri yerine getirirsin veya getirmezsin. Bu vakalar, zaten sistemin seni otomatik getirdiği yerlerdir. Burada bir başarı yok. Kısmen yok. Kazasız belasız bir aşamaya gelmek, belki bir başarı olabilir. Bir sonraki aşamaya gelinmiş sonuç olarak, pek çok insan o aşamaya da gelemiyor! -bırakk- Bu bir değişken halbuki ve ben bu değişkeni birazdan sıfır alacağım.

Bundan üç-dört ay önceydi, bir asker arkadaşımla; yani askerliği meslek edinmiş bir arkadaşımla, henüz genç yaşta, dünyayı-insanları keşfedemeden, sistemin bizi getirdiği otomatik noktalardan birinde sanki trenden inip bir başka trene binip bir başka otomatik hayata devam etmenin ne kadar doğru olduğunu tartışmıştık. Muhabbet anında, bu durum kulağa hoş gelmiyordu. O sıralarda varolan ve hala devam eden işsizliğim ve hedefsizliğim nedeniyle düşüne düşüne aslında bu eleştiriyi zaten yapmıştım; "başlarım sisteminize, uymuyorum amk!" Ki haklı nedenlerim vardı; en azından birinin -ki bu hikayede o biri bizzat kendim oluyorum- beni sakinleştirmesi gerekiyordu. Varolduğum noktayı, en azından birazcık anlamdırmalıydım. Bir sonraki aşama için - hangi aşama? - biraz morale ihtiyacım vardı ve ancak ve ancak kendimi haklı ve özgün kılarak o morale erişebileceğime dair mantıklı ama zannediyorum haksız bir düşünceye kapılmıştım.

Ne güzel o tuhaf ve beni özgür kılan düşüncedeyken asker olan arkadaşın zart diye muhabbeti; hayatı keşfedemeden yeni bir sisteme girip, o sistemin hayatımızı şekillendirmesine izin vermek tartışmasına getirmesi çok hoşuma gitmişti. Ama mutluluğum uzun sürmedi. Aradan bir on-onbeş gün geçti. Ben hala aynı derecede kayıpken arkadaşım; en başlarda bir yerde sıfır aldığım değişkeni hesaba katıp, başkaları onu da yapamadı yeea, şeklinde bir değerlendirme sürecini işletip halinden memnun olma noktasına gelmişti. 

Güçlü bir sisteme dahil olursanız (memuriyet olur, kökleri arzın merkezine inmiş kurumsal bir şirkette sağlıklı bir pozisyon olur, altın bilezik kategorisindeki mesleklerden biri olur) zaten sistem eninde sonunda sizi ruhen de ele geçirecektir. Geçirsindir de zaten! Maaşın güzel, olanaklar muhteşem,daha ne istiyorsun, diye sorarlar adama. Soruyorlar da zaten. Sırayı bozmayalım, bekleme yapmayalım, akışa itaat edelim... Mantıklı, sıcak, dertsiz.

Hem sonra düzen iyidir, değil mi sevgili arılar??

İtü'de bi yere; mutlu insan, mutlu olmaya devam etmelidir ki mutsuz olup başımıza bela olmasın, diye yazmıştım aynı dönemde.  Bunu, bundan 10 yıl sonra -neden 10 yıl?-,  mutluluğunu kıskandığım arkadaşlarıma karşı geliştirdiğim ultra-mega ruhi savunma kalkanı olarak da yorumlayacağım! Ama şu an, rezalet sonuçlarına rağmen düzenin gerekliliğine yoruyorum ve  şu an için bulunduğum konumdaki  haklılığıma gönülden inanıyorum. Netekimmm, bence hiç bir yönetim şekli, o kadar mutsuz insanla başa çıkamaz. Olayın sadece psikolojisi bile bizi bitirir. Mutsuz güruh! Memnuniyetsiz güruh! Muhtemelen istediğimiz bu değil.

Yani en nihayetinde, sistemin kendisini zaaaten getirdiği yerle gayet mutlu olabilen insanın olayını haklı buldum. Kıskançlığıma karşı bir savunma --gidin mutlu olun tamam mı, olun mutlu falan, başarılı olun, her şey olun, evet-- ya da; "kişinin mutsuz olmasındansa sistem dahilinde akışta takılması hepimiz için iyidir" i canı gönülden kabul etmekten oldu bu, bilemiyorum. Bunu dediğime göre,  bu durumda sistemi de kabul etmiş oluyorum; çoğunluğu mutlu etsin diye. Ve bu durumda, elit-bohem-marjinal azınlığın "farklı olma" çağrılarını gereksiz bulmuş oluyorum, haliyle. Farklılaşırlarsa; sistem dışı olurlar ve sistem dışında nefes alamayacaklarından dolayı mutsuz ve haliyle bela olurlar, diye işlem yürütmüş de oldum.

O yüzden dışarda olmanın ne derece cesurca bir hareket olduğunu anladım ya da asıl başarının çember dışında nefes alabilmek olduğuna da vardım. Koruyucu ve kollayıcı sıcaklığı ile sistem, kendi içinde bir yerlerde olanlara değil de aslında, dışarıda olana büyük eziyet çektirdiğini de tabi...

Bir de "başkaları bunu bile yapamıyooore" etkenini sıfır alacaktık. Bunu niye yapıyoruz, çünkü başkalarının ne durumda olduğu bizi ilgilendirmiyor ve bu bir yanılgı. Çünkü sistemde birilerinden daha iyi durumda olmam, her zaman başarılı olduğumu göstermez. Bu nedenlerden dolayı, zaman zaman başkalarının durumu etkenini sıfır almak lazımdır! Ben onu sıfır alınca; her durumda başarısız oluyorum, haha! Sisteme dahil olmayı o kadar da istemiyorum (belki zaten sistemin içinde işlerin o kadar da iyi gitmemesindennn) ama belli ki dışında da nefes alamıyorum (olağanüstü yetenekli bir bohem de olamamak). Yani; kabul et Tarzan, Tarzan sen kocaman bir skiksin canım!

Peki asıl başarı nedir?
-Bulunduğun noktadan hakikaten keyif almak. Rol yapmadan. Evet bulunduğum sistemin adamıyım ve işimi güzel yapıyorum ve çok mutluyum.

O zaman kendi sisteminin kollarına kendini bırakan arkadaşım sonuna kadar haklı oluyor.
O zaman ben de afiyetle yeniliyorum.

Sistemlerinn gel cnm, gel bebeğim, demesi...

Tabi bu yazıda sistemden kasıt; zaman zaman genel hayat düzenimiz, zaman zaman dahili bulunduğumuz sektör, zaman zaman bize yutturulan şey, zaman zaman artık ne anladıysanız...

Neyse, hala vaktim varken, belirsizlik sularında biraz daha yatayım diyorum. Valla. Göz kırpan sistemin o gözlerine de, suda ayak çırpma münasebeti ile su kaçıriym bence... Şıfıtı şıfıtı şıfıtı!

Sedef Adası'na gittik arkadaşlarla. Su çok güzeldi.

0 vıdıvıdı: